Şeker Hastalığı Teşhisi ve Tedavisi
Yazar Şükrü Yenice • İç Hastalıkları Uzmanı • 23 Ekim 2019 • Yorumlar:
Merhaba değerli okuyucular. Geçen yazımda şeker hastalığının tarifini, sebeplerini,
kimlerde daha çok görüldüğünü, kaç çeşit şeker hastalığı olduğunu, şeker hastalığının
belirtilerini anlatmış ve tip II şeker hastalığı hakkında kısa bir bilgi vermiştim (zamanla tip I
şeker hastalığından da bahsedeceğim). Bu yazımda şeker hastalığının nasıl teşhis edildiğini
ve iyi tedavi edilmeyen şeker hastalarını bekleyen tehlikeli sonuçları (komplikasyonları)
anlatmaya çalışacağım.
Açlık kan şekeri 100 mililitre kanda 126 miligramı geçerse aşikar (açık-açığa çıkmış-
belirgin) şeker hastalığı teşhisi konur. Açlık kan şekeri 110-126 arası ve saf şekerle yapılan
yüklemeden iki saat sonra yapılan ölçümde kan şekeri 140 ile 199 arası ise o zaman gizli
şeker var demektir. Gizli şeker saptanan kişinin de aynı şeker hastası gibi diyet yapması
gerekir, böylece aşikar şeker hastalığının ortaya çıkması önlenir veya en azından geciktirilir.
Diyetine ve doktor tarafından önerilen tedavisine dikkat etmeyen şeker hastasında en büyük
hasarı damarlar, sinirler görür. Bu damarlar ile sinirler hangi organı ilgilendiriyorsa o
organlarda tahribat olur. Şekeri düzgün giden hastalarda ise risk çok fazla değildir. Şekeri
düzgün gitmeyen hastalarda kalp krizi veya inme (felç) riski şeker hastası olmayan insanlara
göre çok daha fazladır. Bunun da sebebi hızla ilerleyen damar sertliği yüzünden damarların
daralmasıdır. Daralan damarlardan kan geçişinin azalması ve yavaşlaması ile aynı zamanda
kanın pıhtılaşma eğiliminin artması yüzünden dokulara yeterli kan gidemeyince ilgili organlar
beslenemez ve vazifelerini yapamaz hale gelirler. Damarlardaki daralma ile birlikte akan
kanın yavaşlayıp pıhtılaşması tıkanıklık derecesine varırsa o zaman kalp damarlarındaki
tıkanma kalp krizine , beyin damarlarındaki tıkanma inmeye (felç) sebep olur. Eğer şeker
hastası sigara içiyorsa, şişmansa, hareketsizse, tansiyonu yüksekse, yağdan zengin
besleniyorsa ve kolesterol-trigliserid düzeyi yüksekse bu risk çok daha fazla ve tehlikeli
boyutlardadır. Böbrek damarlarının da kalp ve beyin damarları gibi aynı şekilde hasar
görmesi durumunda böbrekler beslenemez ve böbrek yetmezliği gelişir. Diabete bağlı böbrek
yetmezliği olan hastalar diyalize bağımlı hale gelebilir veya böbrek nakline gereksinim
olabilir. Şekeri yüksek seyreden ve kılcal damarlarında hasar meydana gelen hastaların sinir
liflerinde de hasar oluşur ve sinir sistemi bozulur, duyu sinirleri zarar görür. Duyu sinirlerinin
zarar görmesi halinde el ve ayaklarda parmak uçlarından yukarı doğru yayılan (özellikle
eldiven ve çorabın uzandığı bölgelere kadar) uyuşma-karıncalanma-keçeleşme-yanma olur.
Hastalar sıkıntılarını “sanki ayağımda çorap-elimde eldiven varmış da beni rahatsız
ediyormuş gibiyim“ diye ifade ederler. Bu belirtiler yüzünden bazen hasta çok sıkıntı çeker.
Bazı ileri vakalarda hasta ağrı duyusunu kaybeder öyle ki kalp krizi geçirse bile göğüs ağrısını
hissetmeyebilir halbuki kalp krizi geçiren hastayı doktora götüren en büyük belirti göğüs
ağrısıdır. Bu durumdaki hastalar kaplıcaya gitmemelidir zira sıcak havuzda sıcağı
hissetmedikleri için uzun süre havuzda kalırlar ve sıcak suya bağlı yanıklar meydana gelir
yani haşlanırlar. Damar sertliği sebebiyle daralan ayak damarlarındaki kan miktarının
azalması ayaklarda aşırı üşümeye sebep olur. Hasta kat kat yün çorap giyse bile ayakları
ısınmaz, ısınabilmek için ayaklarını sobanın dibine kadar sokar. İşte bu durumda ayağı yanar
ve yanığa bağlı ağrıyı hissetmez ancak yanık et kokusu ile durumun farkına varılır.
Örneklerini verdiğim bu çevrel sinirlerin tahribatı dışında bir de otonom sinir sistemi tahribatı
vardır. Otonom sinir sistemi kalp, akciğer, mesane (idrar torbası), mide, barsak, ter bezleri,
göz gibi organların çalışmalarını kontrol eden ve istem dışı çalışan sinir sistemidir. Bozulan
sinir sistemi hangi organı kotrol ediyorsa o organın çalışması bozulur. Örneğin idrar yapma
ile ilgili sinirler hasara uğrarsa mesane (idrar torbası) kontrolu bozulur ve hasta idrarını
tutamaz hale gelir. Bazı hastalar da tam aksine idrarını yapamaz ve mesane şişer, bu durumda
ancak tıbbi müdahele ile idrar torbası boşaltılabilir. Bu hastalara idrarını yapabilmesi için bazı
manevralar öğretiriz. Mide-barsak sisteminin sinirleri zarar görürse kabızlık veya kontrol
edilemeyen ishal atakları veya bazen ishal bazen kabızlık gibi her ikisinin de dönem dönem
görüldüğü barsak fonksiyon bozuklukları olabilir. Midenin çalışması yavaşlarsa bulantı-
kusma atakları olur, midede sıvı birikimine bağlı mide çalkantı sesi ortaya çıkar ve hasta çok
huzursuz olur. Yutma güçlüğü gelişen hastalar rahat yemek yiyemez. Kan basıncının
(tansiyonun) düşmesini önleyen mekanizmaların bozulduğu hastalarda aniden ayağa
kalkışlarda kan basıncı düşmesi önlenemez. Hastalar ayağa kalkınca, yataktan veya oturduğu
yerden doğrulduğunda baş dönmesinden, göz kararmasından, sendelemeden şikayet eder.
Soğuk sıcak hissi (ısı duyarlığı) bozulan hastaların bedeni çevredeki ısı değişikliklerine
uyum sağlayamaz. Terleme bozukluğu olan hastalar cilt hastalıklarına duyarlı hale gelir.
Gözlerde aydınlıktan karanlığa veya karanlıktan aydınlığa geçişlerde uyum bozukluğu
yaşanır.
Değerli okuyucular bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şeker hastalarının diyet
yapmaması ve uygun tedavi yapılmaması halinde karşılaşabilecekleri olumsuzlukları, yaşam
kalitesinde uğrayacakları sıkıntıları hatta hayatı tehdit eden sistemik bozuklukları yazmaya
devam edeceğim. Hastalıksız, sorunsuz, sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür diliyorum