Selam Beyler,

Yazar Ülkü Demirci Erdem • 28 Mart 2017 • Yorumlar:

Erkekler, oturupta “erkek olmak” hakkında pek düşünmezler. Buna gerek yoktur. Kültürel olarak erkek olarak doğmak, bir çok kapıyı hali hazırda açtığı için, pekte bir engel çıkmamıştır karşınıza sizi kapıda bırakıp kara kara düşündüren. Açın bakın literatürü inanmıyorsanız, erkek olmaya dair kaç çalışma var kadın olmaya dair kaç tane. Bolca kadın çalışmaları ve “erkekler bir gezegenden, kadınlar bir başka gezegenden” tarzı cinsiyetler arasındaki farkı vurgulayan çalışmalar bulursunuz. Ama çok kaynak yoktur erkek olmaya dair. Misal elinizdekinden başka kaç dergi gördünüz erkeklere özel hazırlanmış? Var bayaa aslında diyorsanız, birde pembeli dergiler bölümüne göz atın derim.

Ama ben bu yazımda erkeklerin ve kadınların ne kadar farklı olduğundan bahsetmeyeceğim. Onların AYNILIĞINDAN bahsetmek istiyorum.

Bir cinsiyetle geldik dünyaya. Biyolojik farklılıklarımız aşikar. Ama bununla kalmadı hayat. Görüntüde farklı olmak yetmedi, genetik özelliklerimize bağlı farklı tepkilerimiz de bizimle geldi. Bir XX kromozom sahibiyle, XY kromozomlu insanın olaylar karşısında farklı tepki ve çözüm önerileri de vardı evet ona da eyvallah. Ama bununla da bitmedi bu ayrışma. Bir de roller dağıttı bu insan oğluna hayat. İş bölümü yapalım dedi yeteneklerimize uygun. Tamam güzel. Ama her coğrafyanın yaşam şartları farklıydı, bu yüzden kültürden kültüre verilen rollerde farklıydı. Eeee nerede aynılık? Neden kadınları anlamak bu kadar zor o zaman? Tamam lafı çok uzatmayacağım, kadın değil mi laf da laf söz de söz demeden siz, size minicik çocukluğunuzdan beri söylenen, hatırlamasanız da içselleştirdiğiniz rollerinize geçiyorum hemen. Sadece aileniz değil, okulda öğretmeniniz, arkadaş çevreniz, iş çevreniz de bu söylevleri destekledi. Bu tanımları karşıladığınız sürece taktir edildiniz. Çünkü onlar da aynı kültür de dünyaya geldiler. Kötü bir niyetleri yoktu aslında, birikimle bulunmuş pratik bilgileri aktarmaları gerekiyordu. Birkaç genel öğretiden bahsedelim. Bunlara “kültürel olarak kabul edilen roller” demek istiyorum.

Erkekler GÜÇLÜ olur. Evet vücutlarındaki kas oranları kadınlara göre daha fazladır doğru. Ama bundan fazlasıdır kast edilen bilirsiniz. Bir çekişmeyi kaybetmek bu gücü sarsar, üzgün olmak, ağlamak, duygusal kararlar vermek, başaramamak, günümüzde belki çok para kazanamamak, futbolda ayağı sakatlansa maçı bırakmak, hasta bile olsa yardıma ihtiyaç duymamak (Allah muhafaza karı gibi sızlanma derler adama), yorulmak, acıkmak.

Erkek GURURLU olur. Geri adım atmaz, kararlıdır, sözünü tutar, hatta sadece kendi davranışları değil, başkalarının kendisine karşı olan davranışları bile kontrol edilmelidir; yoksa yukarıda bahsedilen güce dair ne varsa sarsılır ve gururu kırılır erkeğin. O zaman erkekliğe laf gelir.

Birde MANTIKLI olmalıdır erkek. Herşeyi analitik değerlendirmeli, matematiksel bir formüle uydurmalı, asla ama asla öyle hissettiği için davranmamalıdır. Kararlar hep öyle düşündüğü için alınmalıdır. Eğer bunun dışına çıkılırsa yukarıda bahsedilen güç sarsılır, gurur kırılır, erklik bozulur.

Bunca öğretinin üstüne bir diğer yandan kadın ve erkeğin beyinleri çok benzer şekilde çalışır. Bilgiyi işleme şekilleri biraz farklı olsa da, duygulanımları aynıdır. Yani benzer olaylar karşısında aynı duygular açığa çıkar. Ellerine kıymık batsa aynı derecede acı duyarlar. Bir sevdiklerini kaybetseler canları aynı derecede yanar. Aşık olsalar aynı heyecanlar, terk edilseler aynı yalnızlık, bir tartışmada aynı öfke ve korkular. Ve eşleri tarafından aynı şekilde oldukları gibi sevilme arzusu, desteklenme ihtiyacı her iki cinstede aynı yoğunlukta hissedilir…

Bazılarınızın yazdığım bu duygusallık, veya ihtiyaç duyma gibi tabirleri okudukça bile hafiften tehdit altında hissettiğinizi farkındayım. “İhtiyaç duymak mı ? Söylemesi bile ürkütücü! Bu duygular erkeklere göre değil, kadınlar için onlar. Benim kimseye ihtiyacım yok başımın çaresine bakarım ben” diyenleri duyar gibiyim. Çünkü size izin verilen duygu sayısı o kadar azki. Mesela öfke var sizin için değil mi? Ciddiyet, sertlik, kızgınlık, ketumluk, gibi olanlardan yani. O zaman özlesenizde kızın, canınız yansa sinirlenin, beraber olmak isteseniz birisiyle, bunu söylemek yerine, hiddetlenin “bunu bana nasıl yapar da yanımda olmaz” diye. İhmal edilmiş hissetseniz bunu söylemek yerine ketumca suskunlaşın, sonra düşünsün insanlar kara kara nesi var diye. Hatta birisi sorsa “neyin var” diye, “bakya güçsüz kendi sorununu çözemez gördü beni” diye bir daha kızın ve yalnız kalmak isteyin. İçinizden sevgi geçerken bile sert durun, eşiniz dostunuz akrabanız aman anlamasın sevildiğini, hafife alır sizi sonra Allah korusun, güçsüz erkek sanar. Ciddiyetten ödün vermeyin aman, sizle birşeyleri paylaşmaktan kaçınsın çevredekiler. Sonra düşünür durursunuz neden eşiniz dostunuz, özellikle de eşiniz sürekli sizden sevginizi kanıtlayacak “saçma sapan” beklentiler içinde hayatı dar ediyor size diye.

Aile içinde, çocuk bakımı, veya bir insanın kaybı, iş durumu, cinsel hayat, taşınma, diğer akrabalar vs. her ne nedenle olursa olsun bir sorun çıktığında aile danışmanlığının kapısından da girmeyin. Kırmızı halılar sererek çağırılan erkeklerin çoğu, “sorun bende değilki” düşüncesiyle katılım göstermekten kaçınıyor. Halbuki sorunu kişilerde aramıyoruz burada, çözümü işbirliğinde arıyoruz, tek kanatla uçamaz kuş diyoruz. Ama herneyse, siz güçlü olmalısınız değil mi, yardım almak mı haşa. Hata yapmış katiyen olmazsınız, şaşar beşerlerle dolu bu dünyada. Uzak durun bu yüzden, sizin için birşeylerin kolaylaşabileceği aklınıza bile gelmesin.

Bu nasıl haksız bir beklentidir siz erkeklerden. Güçlü ol ama destek alma, insan ol ama hissetme, sorumluluk al ama asla hata yapma…

Bu açıdan bakınca hayat size kolay görünse de hayat size de zor be beyler. Bir kadına bu kültür istediği saatte istediği yerde olmayı, istediği işte çalışmayı ve hatta bazen konuşmayı bile kısıtlarken, size de insani duyguları yasaklamış adeta. Bir “aslında tek istediğim her insan kadar olduğum gibi görünüp sevilmek, sevmek” diyemeden ani bir kalp krizinden ölüp gideceksiniz diye korkuyorum. “Seni kaybetmekten korktum” yerine sonrasında kendinizin bile anlamlandıramadığınız tepkilerle yalnızlaştığınızı fark etmeden. Baba otoriteniz sarsılmasın diye çocuklarınıza onları ne kadar çok sevdiğinizi doya doya söyleyemeden. Bütün bunları düşününce bir çok feminist çalışma okumanın ardından “herifist" bir akım başlatasım var., o kadar endişeliyim diyorum yani sizin ve aileniz için.

Bir deneyin, içinizden öfkelendiğinizde bunun sebebini yakalamaya çalışın. Hayal kırıklığı mı? Hata yapmış olma korkusu mu? Anlaşılmamış olma sıkıntısı mı? Özlem mi? Sonra onu ifade edin karşınızdakine. Bununla güç kaybetmediğinizi, saygınlık ve daha güçlü bağlar kazandığınızı fark edeceksiniz.

Bu kadar duygulardan bahseden bir yazıyı sonuna kadar okuma cesaretiniz olduysa, aklınızda kalanlar da olacağını umuyorum. Teşekkürler.

Davranış Bilimleri Uzmanı

Uz. Aile Danışmanı

Ülkü DEMİRCİ

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)