Serebropati Ve Zihin Yorgunluğu
Yazar Ezgi Beyza Toprakçı • Psikolog • 10 Ocak 2020 • Yorumlar:
Serebropati kavramı tıp literatüründe ‘Herhangi bir beyin hastalığı, beyindeki lezyona bağlı olarak gelişen zihni bozukluk’ olarak tanımlanmaktadır. Ancak psikoloji bilimi serebropatiyi daha özel durumların görüldüğü kognitif bozuklukları tanımlamak amacıyla kullanmaktadır.
Psikolojiye göre serebropati kavramı konsantrasyon, karar verme, bellek ve sözcük çağrışımını etkileyen bilinç dalgalanmaları ile bilişsel bozukluğun sürekli mevcut olduğu durumdur. Serebropatiye neden olabilecek birçok faktör bulunmakla beraber asıl sebebinin çok fazla düşünmek ve zihni çok fazla zorlayan dışsal baskılar olduğu tahmin edilmektedir (DiClaudio,2010) . Serebropati ile ilgili literatürde yer alan hemen hemen tüm bilgiler Orta Doğu ve Afrika’da yapılan araştırmalar sayesinde edinilmiştir. Dil farklılığı nedeniyle Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de çok bilinmemekle birlikte çeviri hataları nedeniyle kaynaklarda serebropati üzerine yanlış bilgiler de mevcuttur.
Serebropati kavramının temeli ilk olarak 1960 yılında Kanadalı psikiyatrist Raymond Prince, tarafından ortaya atılan Brain Fag Syndrome (BFS)‘a dayanır (BFS Beyin Yorgunluğu Sendromu olarak Türkçe’ye çevrilebilir). Prince 60lı yıllarda İngiliz Batı Afrika'sında yeni bağımsız bir ülke olan Nijerya'da lise ve üniversite öğrencileri ile çalışıyordu . Öğrenciler üzerinde yaptığı gözlemlerde duygusal ve bedensel şikayetleri ortaya çıkaran bir dizi belirti bulguladığını açıkladı. Uyku ile ilişkili bilişsel şikayetler, baş ve boyun ağrıları, bilgi toplamada ve saklanmada zorluk , göz ağrısı bu bulgulardan bazılarıydı. Tekrarlayan referansları göz önüne aldığında Prince bu belirti kümesine ‘’zihinsel tükenme (beyin fag)’’ ismini verdi. Prince’ e göre semptomlar çoğu zaman yoğun okuma ve çalışmalardan önce veya sonra , ‘beyin işçiliği’ denilen eyleme kişinin fazlaca maruz kaldığı zamanlarda ortaya çıkmaktaydı ( Prince,1960).
Bu tanıdık olmayan klinik tablo ve sıkıntı tezahürü başlangıçta Güney Nijerya'da lokalize bir ‘kültür bağlı sendrom’ olduğu düşünülmüştür. Daha sonra diğer Afrika bölgelerinden de raporlar yayınlanmaya başlamış ve bu vaka raporları Afrikalı öğrencilerde çalışma ile ilişkili psikolojik sıkıntılara dikkat çekmiştir ( Peltzer,1998 ). Sebebinin kendilerine has bir dile ve kültüre sahip olarak büyümüş olan Afrika’lı öğrencilerin Batı Eğitim Sistemi’ne uyum sağlamaya çalışmaları sırasında ortaya çıkan fazla zihin yükü olduğu tahmin edilmektedir.
Sonraki dönemde DSM’nin dördüncü baskısında , ICD‘ nin onuncu baskısında ve 'Kültür Bağlantılı Sendromlar Sözlüğü' nde BFS’ye atıfta bulunulurken , klinik uygulama ile mevcut olan ilişki belirsizdir. DSM IV-TR ‘e göre BFS, Batı Afrika öğrencilerini etkileyen bir kültüre bağlı sendrom olarak tanımlanır. Konsantre olma, öğrenme, hatırlama veya düşünme yeteneğinin yitirilmesi ile karakterize edilen ve genellikle baş, boyun ağrısı ile birlikte ve bulanık görme hissi ,basınç veya gerginlik hissinin eşlik ettiği durumdur. Bu yönüyle BFS, anksiyete, depresyon ve somatoform bozuklukları andırır ve bu bozuklukların bir arada görüldüğü vakalara benzetilebilir (APA, 2000).
2015 yılında O. A Ayonrinde ve arkadaşları tarafından Nijerya’da tekrarlanan araştırma bulgularına göre psikiyatrist başına düşen yıllık klinik vaka yükünün yaklaşık % 0.78'ini BFS tanısı almış hastaların oluşturduğu, benzer semptomlarla başvuran hastaların daha çok anksiyete ve somatik Semptom Bozukluğu tanılarını aldığı bulgulanmıştır. Bu BFS’nin günümüzde hâlâ var olan bir hastalık olduğunu göstermektedir.
BFS olarak tanımlanan sendroma ait semptomlar kümesi serebropati ile yüksek ölçüde eşleşmektedir. Serebropati kişinin yoğun zihinsel aktivite sonucu hiçbir uyarana odaklanamaz, algılayamaz ve tepki veremez hale gelmesidir. Türkçe literatüre ‘beyin yorgunluğu’ olarak çevrilmiş ancak bu durum tükenmişlik sendromuna benzetilmesine yol açmıştır. Serebropati durumunda hasta zihninin çok fazla dolu olduğunu hisseder, düşünmesi gereken konular üzerine yoğunlaşamaz ve kaygı, bulantı, ağrı gibi belirtilere rastlanabilir. Zihinsel enerji son seviyesine kadar kullanılmıştır. En ufak ayrıntıyı bile hatırlayamayacak hale gelen hastanın beyin dalgalarında da farklılaşma gözlenir. Tükenmişlik Sendromuna oranla yaşamsal işlevleri çok daha fazla etkiler ve hasta hemen hemen hiçbir şey yapamaz hâle gelir. Belirtileri ve ‘Beyin Yorgunluğu’ ismiyle yazılmış magazinsel gazete haberlerini okuduğumuzda hepimizin muhakkak yaşadığı bir durum gibi görülse de aslında nadir görülen ve çok ağır sonuçları olan bir hastalıktır. Öyle ki serebropatiye sahip bir birey için şu an okuduğunuz yazıdaki cümleleri takip etmek bile imkansızdır.
Serebropatinin birçok nedeni olabilir. Aşırı zihinsel yorgunluktan kaynaklanan zihinsel stres, uyku kalitesi ve süresinin yetersiz olması, diğer insanlara çok fazla maruz kalma, kişinin kendisine ya da sevdiklerine uzun süre vakit ayıramaması, çalışma ortamının ergonomik koşullar açısından yetersiz olması, elektronik cihazlara çok fazla maruz kalmak bunlardan bazılarıdır. Bu nedenle haftada 80 saatten fazla mesai yapan Japon büro çalışanları ve Batı Eğitim Sistemi’ne uyum sağlamaya çalışan Nijerya’lı öğrencilerde daha sık rastlanmaktadır. BFS ve Serebropati aynı semptomlara ve sonuçlara sahip olmalarına rağmen BFS sadece Afrika’da görülen kültürel bir sendrom olarak bilimsel kaynaklarda yer alırken serebropati DSM veya OCD ‘de yer almamaktadır ve spesifik bir lokalizasyona sahip değildir. İki kavramı eş anlamlı olarak kullanan hatta BFS için yapılmış araştırmaları serebropati ismiyle aktaran kaynaklar mevcuttur. Ancak BFS araştırmaları daha çok Afrika’da yürütülürken serebropati araştırmaları yoğun çalışma saatlerinden ötürü daha sık rastlandığı için Uzak Doğu ülkelerinde yapılmaktadır.
Serebropati tek başına bir hastalık olarak ele alınmakla birlikte çeşitli hastalıkların semptomu olarak da karşımıza çıkmaktadır. 1993 yılında epileptik, alkolik, psikotik ve meniere hastaları da dahil olmak üzere 16 hastanın kapsamlı incelemesinin yapıldığı bir araştırmada hastalar nörolojik, psikiyatrik, psikolojik muayenenin yanı sıra morfolojik incelemeye (X-ray, CT, NMR) ve fizyolojik incelemeye (EEG, polisomnografi) tabi tutuldular. Araştırma sonucunda belirtilen patolojik bulguların tesadüfi olmadığını ve etiyolojiden bağımsız olarak serebropatinin diğer hastalıklara eşlik eden bir belirti olduğunu ortaya koydular (Faber, 1993). Yani yoğun çalışma temposu ve zihinsel stres faktörleri olmadan sadece fiziksel ya da nörolojik hastalığı olan biri serebropati belirtilerini gösterebiliyordu.
Serebropatinin tedavisinde ilk adım diğer psikolojik hastalıklarda da olduğu gibi fark etmektir. İçinde bulunduğu durumun nedeninin ailesi aracılığıyla veya tek başına farkına varan hasta bu koşulları devam ettirdiği müddetçe şikayetlerinin devam edeceğini kabul etmeli ve zihinsel stres yaratan durumlardan uzaklaşmalıdır. Bu 1-2 haftalık ‘resetlenme’ süreci sonrası hastanın algı, bellek , çağrışım ve yürütme işlevlerinin tekrar normal seviyeye dönmesi beklenir. Ancak hastanın zihinsel stres yaratan ortamdan kaçamadığı durumlarda psikoterapi alması şarttır. Kendine vakit ayırabilen, sık sık toprakla temas eden, iş koşulları konforlu ve çalışma saatleri esnek olan kişilerde serebropatinin daha seyrek görülmesi beklenmektedir.