Sigara Bağımlılığının Nedeni
Yapılan çalışmalarda, sigara kullanan %80 erişkin bireyin sigara kullanmaya çocuk yaşta başladığı ve bu oranın %30’u ise 11 yaşında sigara kullanmaya başladığı görülmüştür. Sigara kullanmanın belirli bir sebebi olmamakla birlikte düşük sosyoekonomik statü, olumsuz çocukluk deneyimleri ve psikiyatrik rahatsızlıkların sigara kullanımı için risk faktörü oluşturabileceği bilinmektedir. Ayrıca, ergenlik döneminde deneyime açıklık sigara kullanımı için risk faktörü ve aynı zamanda geçerli bir neden olarak görülmektedir (Yazıcı & Ak, 2006).
Sigara kullanma nedenleri arasında, kişiler için davranışsal ödüller cazip niteliktedir. Sigaraya karşı davranışsal koşullanma, görüntüsü ve kokusu kişiler için ödül niteliğinde özellikler olabilmektedir. Bu yüzden, nikotin replasman tedavisinde nikotin açığı kapatılmış olsa da kişiler için davranışsal özelliklerin yerine başka bir şey koymak zordur (Dikmen, 1991).
Sigara kullanımı birçok insan için güçlü bir “Pavlov etkisi”ne sahiptir. Örneğin, kahve eşliğinde sigara içmek, yemekten sonra sigara içmek ya da sigara içen başka bir insanı görmek kişileri tetikleyebilmektedir. Bununla birlikte, sosyal ve kültürel normlar sigara kullanımını tetikleyebilmektedir. Sigara kullanımına izin verilen dış mekânlarda bulunmak kişilere sigara içilebilir mesajı vermektedir (Bilir, Güçiz & Yıldız, 1997).
Sigara kullanımına ilişkin kişilerin meşrulaştırıcı davranışı olarak stresle başa çıkma sebebi gösterilmektedir. Bireyler, sigara kullanımını stresli durumlarla başa çıkma aracı olarak görmektedirler. Sigara içen bireyler, canları sıkıldığında, üzüldüklerinde ya da stres altında olduklarında sigara kullanımının onları rahatlattığını ifade etmektedirler (Dilbaz & Apaydın, 2002).
Sigara kullanımının bir diğer sebebi olarak, kişilerde kilo korumaya yardımcı olmasıdır. Yapılan çalışmalarda, sigarayı bırakma sonucunda kişilerde %75 oranında kilo artışı görüldüğü ve bu oranın ortalama 7 kilo civarında olduğu görülmüştür.
Sigara kullanımına ilişkin psikososyal faktörler ele alındığında, bireylerin erken gelişimsel dönemleri itibariyle bakım vereni ve ailesiyle etkileşim içerisinde olması ve öğrenme süreçlerini bu ortamda gerçekleştirmesi sebebiyle uyumlu ya uyumsuz davranış kalıplarını benimsemesi söz konusudur. Bu görüşün temelini Albert Bandura’nın “Sosyal Öğrenme Kuramı” oluşturmaktadır. Bu kurama göre, bireylerin çevresiyle etkileşimi sonucunda öğrenmeyi gerçekleştirdiği, davranışlarının pekiştirildiği ya da cezalandırıldığı bir süreç sağlanmaktadır. Erken dönemlerde hem kendisi hem de çevresi hakkında zihinsel temsillerin oluşması modelleme yaptığı diğer aile üyelerine bağlıdır. Bu doğrultuda, ailesinde uyumsuz davranış kalıplarına sahip üyelerin olması, çocukların bu davranışları örnek alabilmeleri sebebiyle risk faktörü oluşturmaktadır (Bandura, 1989). Alkol ve madde kullanım bozuklukları ve yeme bozuklukları gibi telafi edici ve uyumlu olmayan davranışların çocuklar tarafından benimsenmesi, aile üyelerinde bu davranışların varlığı ile mümkün olabilmektedir. Ergenlik döneminde ise, aile üyelerinin öğrenme sürecindeki aktif rolünün yerini akran etkileşimi almaktadır. Ergenlik dönemindeki bireylerin akran iletişimiyle öğrenmeyi sağladıkları ve yine aynı şekilde arkadaşları tarafından sergilenen uyumsuz davranışları, gruba ait olma güdüsüyle model alma durumları görülebilmektedir (Yazıcı & Ak, 2006).