“Sıkıldığım zaman ayrılırım” diyen kişi, evliliğin ruhunu anlamamış demektir
Yazar K. Nevzat Tarhan • Psikiyatrist • 12 Şubat 2018 • Yorumlar:
Evlilik, hayatın en önemli dönüm noktalarından biri. Bu başlangıçla beraber, çiftlerdeki sorumlulukların artmaya başlaması, ilerleyen zamanlarda anlaşmazlıklara, hatta boşanmaya sebep olabiliyor. Evlilik öncesinde gerçekçi hedeflerin belirlenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evlilik uzun bir yolculuk. Hedefsiz olarak gidiyorsanız ufak bir krizde ‘Vazgeçtim, dönüyorum’ diyebilirsiniz” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, evliliğe başlarken çiftlerin hedeflerini belirlemesinin çok önemli olduğunu söyledi.
Sıkılınca ayrılmayı planlayan kişilerin evliliğin özünü anlamadıklarının altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Böyle bir kimse evliliği krize bırakıverir. Karşı tarafı yarı yolda bırakır, zaten güven de oluşmaz bu tip evlilikte. En önemli bağ, evlilikte güven bağı. Güven bağının oluşması için ‘Eşim iyi günde kötü günde benim yanımda olacak’ duygusu oluşması lazım. Yani eşine rahatlıkla arkasını dönebilmesi lazım. Onun için hayatta birlikte mücadele edebileceği, her zaman yanında olacağını düşündüğü bir kimse eğer bu hissi vermiyorsa; sadece sevgi veriyor ama çıkarını düşünüyordur. Onun fiziksel görünümünü, parasını, makamını seviyorsa bu evlilikler şartlı evliliktir” dedi.
Çiftlerde, “evlilik ruhu” olması gerekiyor
Çiftlerde evlilik ruhunun olması gerektiğinin altını çizen Tarhan, açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü: “Mesela ‘anayasa ruhu’ derken anayasadaki toplumsal sözleşme kast edilir. Yani toplumda yönetilenle - yönetenle arası bir sözleşmedir bu onun ruhunu oluşturur. Evlilik de böyle bir sözleşmedir. Örneğin; çiftler sorumluluktan bunalırlar ve zamanlarda çiftler arasında baskı oluşmaya başlar. Bu çağ bireysellik çağı, onun için herkesin bireyselliğine saygı duymak zorundayız. Kendi ferdiyetini başka tarafa dayatmaya çalışırsan bu ego kabarması demektir. Bunun bedeli de yalnız kalmaktır.”
Evliliklerde yarışmacılık değil, tamamlayıcılık önemli
Evliliklerin kadın – erkek yarışmasına dönüştüğüne dikkat çeken Tarhan, “Hayat bir yarışma, derken sonuçta temelsiz bir kavram da değil; bu hayatta bir yarışma var ama bu barışçıl bir yarışma içinde kalmalı. Yarışma, düşmancıl bir yarışmaya dönüştüğü zaman evliliğin tamamlayıcılığına zarar veriyor. İnsanın kontrol edebileceği şey var kontrol edemeyeceği şey var. Gücünün yettiği şey var yetmediği şey var. Bunun sınırlarını bilmek için akıl gerekiyor. İşte burada aklını kullanabilmek önemli. Beklentinizde kontrol edilemeyecek bir konuda ısrarcı olursanız, bir müddet sonra bir iki yıl işiniz rast gider ama üçüncü, dördüncüde de tepe takla gidersiniz” şeklinde konuştu.
Çiftler arasında tamamlayıcılık önemli
Evlilikte kişilerin birbirlerini kutsallaştırması gerektiğini vurgulayan Tarhan, “Onun her sözünde bir hikmet araması gerekiyor ki o kişi onu sevsin. Kadın – erkek ilişkilerinde yarışmacılık değil tamamlayıcılık önemli. Erkeğin güçlü olduğu konular var, kadının güçlü olduğu konular var. Evde yemek yapımı diyelim evin tanzimi diyelim bu gibi konularda kadın daha beceriklidir. Son sözü ona bırakacaksınız. Ama dışarıdaki alışveriş paranın yatırımı vs. konusunda da son sözü erkeğe bırakacaksınız. Onun güçlü olduğu fikirlerinizi söyleyeceksiniz ama ederini ona bırakacaksınız. Eşler birbirine özgür alan bırakırsa, kişi hem ferdiyet duygusunu tadacak hem de kendisini değersiz hissetmez ve birbirlerini tamamlayıcı bir ilişki olur. Ortak hedef evliliği iyiye götürmektir. Evliliğin üretimi de çocuk yetiştirmektir. Yani iki dünyada mutlu olmaktır. Bu ruh unutulduğu an evlilikte sorun başlar” dedi.
Yalnızlık, insanı en çok travmatize eden şey
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Batı’da yaşlıların en büyük sorununun yalnızlık olduğunu belirtti. Çocukların büyüyüp aileden ayrılmasıyla, ileri yaşa gelince yalnız kaldığını vurgulayan Tarhan,” Bu sefer huzur evlerinde moral bulmaya çalışıyorlar. Ama insanın psikolojik ihtiyacında şu görülmüş ki; insan yalnızlıktan mutlu olmuyor. Yalnızlık insanı en çok tramvatize eden şey. Bağlanma ihtiyacı var. İnsanın bağlanma hormonu tespit edildi ve sentetik olarak üretildi. Oksitosin hormonu. Bağlanma hormonunun en çok salgılandığı zaman annede emzirme dönemidir. Bir de en yüksek olarak aşıklar arasında salgılanır. Birbirine aşık olan kişilerin kimyası oksitosin salgılanmasıdır. Müthiş bağlanır ve rahatlar. Anne - çocuk arasındaki o sıcak ilişkiyi de oksitosin hormonuna borçluyuz” dedi.
İnsan, hayatını tek başına sürdürebilecek bir varlık değil
“İnsan medeni bir taptır, yani hayatını tek başına yaşamaya göre sürdürmemiştir” diyen Tarhan, “İnsan medeni bir varlıktır tek başına yaşamadığı için muhakkak karşı tarafın duygularını ve haklarını da göz önüne almak zorunda. Bunu fark etmeden insan yalnızlaşıyor ve mutsuzlaşıyor. Sosyal dokunun bir parçası olduğunu hissetmesi insanın sosyal bağının olması insana güven veriyor. Oksitosin hormonu salgılatıyor. O hormon da insanı rahatlatıyor. Stresi azaltıyor yani stres azaltıcı bir hormondur. Onun için kişilerin çoğu o stresi azalttığı için aşık olurlar. Kendilerini iyi hissettiği için aşık olurlar. Yani karşı tarafı yücelttiği için değil. Ona öyle şeyler yaşatır ki o yaşattıkları onu mutlu ettiği için aşık olurlar ve bir müddet sonra o duygu kaybolur. Oksitosin salgılamamaya başlar beyin bu sefer aşık olduğu kişiyi eleştirmeye başlar. Problem başlar çünkü karşı tarafa aşık olmamıştır onda hissettirdiği duyguya aşık olmuştur kişi. Aşk niye buharlaşıyor onun için buharlaşıyor. Çünkü aşk, anlamı olan bir aşk değil o benmerkezci bir aşk. Bu nedenle insan sosyal bir varlık olduğu için sosyal dokunun bir parçası olan bağlanma duygusu insanda çok önemli bir duygu. Yani insan da çocuğuna ailesine bağlanıyor. Yaşadığı topluma bağlanıyor, vatana bağlanıyor, kimliğine bağlanıyor” şeklinde konuştu.
İnsanın en önemli duygusu, görünmeyen yaratıcıya bağlanmasıdır
“Bağlanma duygusunun en sürdürülebilir duygusu, görünmeyen yaratıcıya bağlanmasıdır” diyen Tarhan, “İşte Mevlana bunu yakalamış. İşte bunu keşfettiği için bu insana müthiş haz veriyor. Hapishanede de olsan mutlu olabiliyorsun sarayda da olsan mutlu olabiliyorsun aynı derecede. Yani şartlı mutluluk olmuyor çünkü her şeyi bilen her şeye gücü yeten ve er geç kavuşacağın bir güç var şu anda kavuşamıyorsun ama kavuşacağın bir güç var ona bağlanma hissi beyinde oksitosin salgılatıyor ve o hisle kişi dünyevi geçici mecazi bağlanmalara ihtiyaç hissetmiyor. Allah ile aşk ilişkisini kuran bir kimse için mal, mülk, para onlar çok basit kalıyor onun yanında. Onun için evlilikte de aslında eşi yaratandan dolayı sevmek önemli. Seni seviyorum, derken yaratandan dolayı sevmek. Bu sevgi lafta değil. Ben seni ‘Yaratandan dolayı seviyorum’ diyorsun ama ondan gelen bir kapriste onu söküp atıyorsun. O zaman senin bu söylediğin sözün anlamına uygun davranmıyorsun demektir. Yani insanları seveceğiz ama yaratandan ötürü seveceğiz. Yani yaratılan her şeye sevgi saygı duymak gerekiyor” şeklinde konuştu.