Şimdi Güçlüsün
Yazar Mehmet Ceylan • Psikolog • 2 Ekim 2018 • Yorumlar:
Birçok insan yaşamakta olduğu anın gücünü kaybetmiştir. Ya geçmişlerinin yasını tutarlar, bitmeyen “keşke”lerle boğuşurlar ya da gelecek planlarıyla kendilerini meşgul ederler.
Hâlbuki insanlar kaderlerini etkileyebilecekleri, belki de değiştirebilecekleri gücü sadece şimdi ve burada yani yaşadıkları an ve yerde bulabilirler.
Bazen insan, hayatının sonbaharını yaşayan biri olur ve geçmişinin muhasebesini yapar, bazen de kendisi için önemli bir sınavın arefesinde bir genç olur ve hayatının yol ayrımında olduğunu zannederek kendisini işlevsel olmayan bir kaygının ortasında bulur.
Aklımızın hep bir köşesinde, ya hayatımızın önceki dönemlerinden kalan uktelerimiz, bitmemiş işlerimiz ya da henüz başlamamış ama hayalimizde çoktan yaşamaya hatta sonuçlandırmaya başladığımız planlarımız vardır. Adı ne olursa olsun, bitmeyen işlerimiz ya da henüz başlayan planlarımız, bizi çevremizdeki kaynakları fark etmekten, anı yaşamaktan ve değerlendirmekten alıkoyar.
Elbette geçmişimizden dersler çıkarmalıyız. Değişim için hatalarımızı, eksiklerimizi sahiplenmeli ve böylece farkındalık düzeyimizi artırmalıyız. Fakat bunu, geçmişe saplanıp kalarak, yönümüzü tamamen geride bıraktıklarımıza çevirerek yaparsak bütün enerjimizi harcamış oluruz, suçluluk duygusu ve pişmanlıklar bir süre sonra bütün benliğimizi kaplar. İşte o zaman anın gücünden uzaklaşır, sürekli geçmişinin olumsuzluklarıyla yaşayan biri oluruz.
Bunun yanında şimdiden uzaklaşıp, sürekli gelecekle meşgul olduğumuzda da, bizi henüz yaşanmamış olayların kaygısı rahatsız etmeye başlar. Sürekli bir adım sonrasını düşünmeye çalışmak, bir süre sonra bizde olaylara karşı iki ihtimalli bir bakış açısı gelişmesine neden olur. “Sınavı kazanmak ya da kazanamamak”, ”Bu işi başarmak ya da başaramamak”, ”Olmak ya da olmamak” gibi siyah beyaz cümleler kurmaya başlarız ve gri bizim için artık önemini yitirmiştir.
Hâlbuki bizlere bir saniye sonrasını bile görme yeteneği verilmemiştir. Hayatın bizlere neler sunduğunu yaşamadan bilemeyiz. Sürekli bir adım öncesini ya da sonrasını düşünmek yerine “şimdi”ye odaklanmak bizi ileriye götürür, yarına taşır.
Anı yaşamak, gününü gün etmek, keyfe keder yaşamak değildir. Etrafımızı fark etmek, yaşadıklarımızı değerlendirip, sindirmek ve duygu, düşünce ve davranışlarımız ile ilgili sorumluluk sahibi olmaktır.
Biz, duygu, düşünce ve davranışlarımızı yaşadığımız anda hisseder ve sahiplenirsek ancak değiştirebilir ve sağlıklı bir gelecek inşa edebiliriz, geriye döndüğümüzde de gülümsediğimiz bir geçmiş bırakabiliriz. Zamanımızdan 900 yıl önce bu bahsettiğimiz kavramı rubaileriyle ünlü İranlı şair Ömer Hayyam(1048- 1131) ne kadar da yalın bir biçimde ifade etmiş:
Bu kubbe altındaki bin bir belayı gör;
Dostlar gideli boşalan dünyayı gör;
Tek soluk yitirme kendini bilmeden;
Bırak yarını, dünü, yaşadığın anı gör.
Sürekli düne ya da yarına odaklanarak geçen hayatımızın ne zaman son bulacağını, hangi günümüzün son günümüz olacağını bilemeyiz.
Şimdi bir düşünün. Bugün uyandığınızda son gününüz olsa ne yapardınız, bugünü nasıl geçirmek isterdiniz? Son gününüz olduğunu bile bile anne- babanıza ya da sevdiklerinize kötü davranır mıydınız, eşinizin veya çocuğunuzun uzun zamandır geçirmeyi istediği eğlenceli bir günü erteler miydiniz?
Bugününüzün son gününüz olmadığını nereden biliyorsunuz?