Sınav kaygısı ve EMDR
Yazar Fatma Zengin • 28 Aralık 2018 • Yorumlar:
Sınavlar şu anda hayatımızda çok belirleyici. İlkokuldan itibaren başarının asıl belirleyicisi olarak görülen, iyi bir okula gitmenin yolu olarak belirlenen, hayatınızın merkezlerinden olacak mesleğinizi belirleyen, bir işe yerleşmenizi sağlayan, mesleğinizde yükselme olanağı veren, dil öğrenme derecenizi gösteren, yurt dışında okumanız için anahtar olan sınavlar doğal olarak kişide bir kaygıya yol açabilir. Bu kaygı heyecan düzeyinde kalıyor, daha çok çalışmanızı kamçılıyorsa iyi bir etkiye sahip olabilir. Ancak çalışırken bile aklınız sınavda ya da sunumda olabilecek başarısızlıklarda ise, kendinizle iç konuşmalarınız olumsuz tonda ise bir şeyler yolunda gitmiyor demektir.
Belli bir konuda kişinin kendi performansıyla ilgili yaşadığı kaygı, çoğu zaman performans düşüklüğünün en büyük nedenlerinden biri olur. Çalışma düzeyi arttıkça bu kaygı daha da yükselebilir. Bu kaygı her tür okul ve iş ortamında yaşanabilmektedir.
Lise ve üniversite giriş sınavları ise, kazanma olasılığı, hayatla ilgili yüklenen anlam vs. nedeniyle özel bir stres faktörüne dönüşmekte, özellikle çevresi ya da kendisinin başarı düzeyi beklentisi yüksek gençlerde büyük bir strese neden olabilmekte, sınav kaygısı denecek düzeyde kaygı yaratabilmektedir. Sınav kaygısı; öğrenilen bilgilerin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engelleyen ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır. Bu kaygı, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışma isteksizliği, kendine güvenin azalması, yetersizlik hissi gibi ruhsal belirtilerle ya da mide bulantısı, titreme, ağız kuruluğu, terleme, uyku düzensizliği karın ağrısı, baygınlık hissi gibi bedensel yakınmalarla veyahut dikkat ve konsantrasyon bozuklukları ile kendini gösterebilir.
Sınav kaygısının varlığı basit ölçeklerle kolayca saptanabilmekte ve kişinin geçmiş yaşantısına ve kişilik özelliklerine bağlı olarak süresi değişse de EMDR denen teknikle genelde 2-4 seans arasında üstesinden gelinmektedir.
EMDR (Eye Movement Desensitization Reprocessing) -Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme tekniği, Psikolog Francine Shapiro tarafından seksenli yılların sonunda geliştirilmiştir. Shapiro, travmatik bir anısının etkisindeyken gözlerini sağa ve sola hareket ettirerek yürümesi sonucunda kendini iyi hissettiğini fark etmiş, bu konu üzerinde çalışmaya başlamıştır. Özellikle travmatik yaşantıları olna kişilerde, savaş gazilerinde vs bu yöntemi denemiş ve etkili olduğunu görmüştür.
EMDR ile çalışırken, danışanların duygusal anlamda kendilerini rahatsız eden konuyu bedensel, imgesel, duygusal ve zihinsel düzeyde saptaması sağlanır. Belli bir puanlama sistemi ile kişinin kendi içsel değişimini kendisinin değerlendirmesi hedeflenir. Rahatsız eden anıya, bedensel sıkıntıya odaklanarak gözlerin sağa sola hareket ettirilmesi istenir. Sekiz basamaklı bir protokolle uygulanan teknik, duygusal, bilişsel ve bedensel alanların hepsinde birden çalışır. Duygusal ve bilişsel alandaki dengesizliklerin giderilmesi esasına dayanır. Göz hareketleriyle, duygu ve düşüncenin ayrı ayrı kodlandığı sağ ve sol beyinin aynı anda çalışarak hafızadaki bağlantıların ortaya çıktığı, olumsuz algıların yerine olumlu ve gerçekçi algıların konması ile iyileşme sağlandığı düşünülmektedir.
EMDR şu anda kazalar, doğal felaketler gibi travmalardan sonra yaşanan ruhsal bozukluklar ve fobi, panik atak gibi rahatsızlıklar konusunda en etkili tekniklerin başında gelmektedir. Neden bu kadar kısa sürede ve etkili olduğu, beyinde yarattığı değişimin nedenleri konusunda araştırmalar devam etmektedir.