Sınırlar: Güvenli Bir Dünya İnşa Etmek
Yazar Gizem Dönmez • 24 Ocak 2025 • Yorumlar:
Sınır dendiğinde hemen aklımıza yasaklar, cezalar, mahrum bırakmalar geliyor. Halbuki bunların hepsi farklı, sınırlar farklı. Sınır hayır demek için, yapılmaması gerekeni öğretmek için kullanılan bir şey değildir. Sınır hepimizin temel ihtiyacıdır. Güven oluşturmak, güvenliği sağlamak, güvenilir kişiler olabilmek için ihtiyaç duyulur. Çünkü sınırlar olmadığında hayat hiç öngörülebilir bir yer değil. Bu da hepimiz için zorlayıcı senaryolar doğurur.
Gözlerinizi kapatıp düşünmenizi istiyorum. Sınırların olmadığı bir trafikte yolculuğa çıktınız. Hız sınırı yok, dilediğiniz gibi şerit değiştirebilirsiniz, sinyal vermenize gerek yok. Bir kargaşa çıktığında tek başınıza halletmeye çalışmalısınız çünkü yapılması ve yapılmaması gerekenler olmadığı için bunların takibini yapacak, durumları çözüme ulaştıracak merciiler de yok. Siz bunların hepsini yapabilirsiniz. Ancak diğerleri de yapabilir. Biri sol şeritte 30km/h ile gidebilir, diğeri yanınızdan uçarcasına geçebilir. Başkası tehlikeli şekilde şerit değiştirebilir veya direksiyonunu üzerinize doğru kırabilir. Araba kullanmaktan sıkılan dilediği yerde aracını bırakabilir.
Nasıl hissedersiniz böyle bir durumda? Belki ilk başta özgürlük hoşunuza gidebilir. Peki ya durumun mağduru olursanız, hakkınız ihlal edilirse veya zarar görürseniz? Gerçi hayatta sınır yoksa hak da yoktur, ya da kim ne kadar elde ederse o kadar hakkı olur. Kazandığınız hakkı kimin, ne zaman gelip elinizden alacağı meçhul, güvende olmanızın garantisi yok, yardımınıza koşacak, sizi koruyacak güvenilir kişiler bulmak mümkün değil. Çünkü o kişiler güvenilir olsa hakkınızı en başta korurlardı değil mi? Böyle bir öfke, korku yaşamayacağınız, yaşam tehdidi hissetmeyeceğiniz bir ortam oluştururlardı. Problemlerinizi her zaman yalnız çözmek ya da sineye çekmek zorunda kalmazdınız, birileri sizin için o alanı tutsa.
İşte sınırlar tam da bu sebeple var. Alanı güvenle tutmak için. Senin için buradayım demek için. Güvendesin demek için. Sen benim için değerlisin demek için.
Nelere Sınır Konulur?
Yukarıda bahsederken sürekli güven ve güvenlik dediğimi fark etmişsinizdir. Sınırlar bize bu iki duyguyu hissettirir. Eğer sınır varsa güvendeyim, sınır koyan kişi tutarlıysa güvenilir bir kişidir, ben sınırlarımı biliyorsam başkalarına güven veririm, sınırlarım ihlal ediliyorsa tehlikedeyim. Temel mantığımız bu düşünceler. Bunun üzerinden nelere sınır koyacağımıza bakalım.
Çocuğun Güvenliği: Sınır koyduğumuz yerlerden biri çocuğun güvenliğini tehlikeye atacak konulardır. Kontrolsüzce yükseğe tırmanmasını istemeyiz mesela, ya da araçların olduğu bir yerde karşıdan karşıya tek başına geçmesini, biraz büyüdüyse kötü bir arkadaş çevresiyle gezip güvenliğini tehlikeye atmasını veya ona zarar verecek davranışlarda bulunmasını engelleriz. Daha günlük bir örnek verecek olursam, belli bir saatte yatakta bulunmasını önemseriz. Çünkü büyüme hormonunun salgılanacağı zamanı kaçırmasın, sirkadiyen ritmi düzenli işlemeye devam etsin isteriz. Yani aslında çocuğumuzu güvende tutmak isteriz.
Diğerlerinin Güvenliği: Sosyal ortamlarda onay görecek davranışları çocuğa öğretmek de ebeveynlerin sorumluluğudur. Hiçbirimiz toplumdan izole bir hayat sürdürmüyoruz, doğal olarak toplumsal kuralar da önemli. Başkalarına (ebeveynler ve kardeşler de dahil) vurmak yok, kimseye zarar veremeyiz gibi. Aslında sadece çocuğu değil, tüm insanları güvende tutacak şekilde sınırları belirliyoruz. Çünkü güvenli toplum güvende çocuk demek aynı zamanda. Bu şekilde çocuğu da korumaya devam ediyoruz. Üstelik çocukların temel beklentilerinden biri onaylanmaktır. Uygun davranışla alacağı onay çocuğun gelişimine katkı sağlayacaktır.
Çevrenin Güvenliği: Çocuğu koruduk, diğerleri ile ilişkiyi düzenledik. Bir diğer sınır konulan nokta çevrenin güvenliğini sağlamak. Ortak alanların, bizi içinde barındıran doğanın da güvenliğini sağlayarak çocuğumuza yatırım yaparız. Bir evde 4 kişi bir işle ilgileniyor ve diğeri gelip bu işi bozuyorsa veya sizin için değeri olan bir şeye zarar veriyorsa o ortamda diğerleri kendini güvende hissetmeyecektir. Bu sebeple çevresel sınırlar kullanılır. Eşyalara zarar vermek yok, yere çöp atılmaz, başkası için değerli olan şeye zarar verilmez, kütüphanede yüksek sesle konuşulmaz gibi sınırlar.
Kişilerin Hassas Noktaları: Son olarak birlikte yaşayan kişilerin ortak noktalarına saygılı olmamız gerekir. Mesela hiç kimse benim evime bir böcekle gelemez, çünkü inanılmaz fobik bir korku yaşarım. Kertenkele? Olabilir. Evde beslenen hayvanları seve seve kabul ederim. Bu benim kişisel sınırımdır. Her insanın biyolojik veya psikolojik sınırları olabilir ve bunlara uyulmalıdır. Ameliyat olan kişinin üstüne atlanmaz, kişiyi korkutan durumla şaka yapılmaz gibi. Burada unutmamak gereken bir şey var. Eğer hassas noktalarınız çok fazlaysa, bunun altında başka bir şey vardır, onunla ilgilenmelisiniz demektir. Genelde hassas noktalar 1-2 taneyi geçmez.
Sınırlar ne zaman Cezaya döner?
Sınır ve ceza arasında ince bir çizgi var. Eğer sınırlar aşıldığında kendi duygularımızı düzenleyemezsek bu durumda cezaya baş vurma olasılığımız yükselebilir. Hadi gelin önce bir tanımlara bakalım.
Sınır: Bir şeyin ulaşabileceği son limit, uç.
Ceza: Uygunsuz davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem veya yaptırım.
Tanımlara bakınca sınırın bir davranışın kabul edilir son aşamasını gösterdiğini ancak cezanın bedel ödetme niyetiyle verildiğini daha net görüyoruz. Peki şöyle bir düşünsek; hangimizin asıl niyeti çocuğunu üzmek, ona acı veya sıkıntı çektirmek? Tabii ki hiçbirimizin niyeti bu değil. O zaman neden ağızdan hemen “Tamam artık, yapmıyorsan bir daha tablet yok” ya da “Ver o telefonu, notların yükselince alırsın” gibi şeyler çıkıyor?
Aslında buralar bize sınırlarımız ihlal edildiğinde bizde neler olduğunu gösteriyor.
Neden Sınır Koyamayız?
Eminim birçok ebeveyn denemiştir sınır koymayı. Özellikle son zamanlarda birçok uzman, kitap sınırların önemini vurguluyor. Bizim de yapacağımız gibi ebeveynlerin işini kolaylaştırmak, sınırları daha anlaşılır kılmak için örnek bir kalıp sunuyor.
Çocuğun duygusunu anla + Sınırı hatırlat + Alternatif üret
Bu kadar kolaysa neden evlerde uygulayamıyoruz? Ya da bazen olurken, başka zaman olmuyor? Sevgili Kıymet Yiğit bir sonraki yazıda size üstteki formülü ve uygulama örneklerini anlatacak. Biz şimdi biraz daha derin bir kazı yapıp, uygulamadan önce önümüzdeki engelleri kaldıralım.
-
Sürece değil sonuca odaklanmak
Sınır koymak bir süreç işi. Direkt sınırı koyup kabul edilmesini beklemek doğru bir beklenti değil. Üstelik bu hazır formül (Duyguyu anla, sınır koy, alternatif üret) etkili olsa bile sihirli değil. Bir an önce davranışın sonlanmasını bekleyerek sınırı koyarsak yükselmiş sinir sistemimizle ortamı daha fazla gerer, sonunda istemediğimiz şeyleri yaparken kendimizi bulabiliriz. Küçük adımlarla ilerlemek, kişiye eşlik etmek, küçük başarıları kabul etmek çok önemli.
-
Duyguları Düzenlemek
Sınırı halihazırda yapılan durumlara koymayız. Genelde sınırı aşan kişinin davranışı; kendisine zevk veren bir durumu devam ettirme veya acı veren bir durumu sonlandırma niyeti taşıyordur. Herkes otururken yatağa gitmemek için direnmek, istediği oyuncağı almak için ikna çabası gibi. Üstelik engellenmek herkes için acı vericidir. Diğer taraftan sınır koyan kişi için de duygular önemli. Uygulanmadığında oluşan öfke, kaygı hemen devreye girer. Yani gündemimizde aslında duygular var. O zaman ilk olarak duyguları düzenleyebilmeliyiz. Kimin duygularını derseniz; önce kendimizin, sonra karşımızdakinin. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda, duygularını düzenleme becerilerinin henüz gelişmediğini hatırlamamız gerekiyor. Çocuklar duygularını bir yetişkinin rehberliğinde düzenleyebilir. Eğer o yetişkin de raydan çıktıysa çocuğun duygularını düzenlemesi mümkün değildir. Bu ortamda tansiyon giderek artacaktır. Önce kendinizi sakinleştirmeli, daha sonra çocuğunuza destek olmalısınız. Nefesinizi kullanmak bu konuda size yardım edecektir.
-
Müzakere Etmek
Sınırlar ya savaşla ya da müzakereyle belirlenir. Karşımızdaki düşman ülke olmadığı için savaşmak yerine müzakere edebiliriz. Burada dikkat etmemiz gereken şey çocuğumuzun müzakere yeteneğinin gelişkinliğidir. 3 yaşında bir çocukla müzakere edemezsiniz. Çocuğunuz henüz bu beceriye sahip değil, ancak 10 yaşında bir çocukla basit müzakereler yapabilirsiniz. Siz son sınırınızı söylersiniz, çocuğunuz söyler. Ortada bir yerde buluşur, birbirinizi anlarsınız.
-
Yaşa Uygun Sınırlar
Tam da müzakerenin üzerine yaşa uygunluğu hatırlamakta yarar var. 15 yaşında bir çocukla, 5 yaşındaki çocuğun sınırları aynı değildir. 15 yaşındaki çocuğun 20.00’da yatmasını istemek çocuğun büyüdüğü gerçeğini göz ardı eder. Çocuk büyüdükçe sınırların kapsamı genişlemelidir.
-
İhtiyaca Yönelmek
Çocuğumuz sınırlara uymuyorsa bakmamız gereken ilk yer asıl ihtiyacıdır. sınıra uymuyor demek yerine “Burada bana ne anlatmaya çalışıyor” demek gerekir. bu davranışı hangi ihtiyacını karşılamak için yapıyor? İlişkilerde en önemli konulardan biri bu aslında. Karşımızdakini anlamak. Sonuca değil, sürece odaklanmak. Neden yatağa gitmek istemiyor? Bugün yeterince oynadı mı, yeterince hareket etti mi, ilişkisel paylaşımlarımızı yaptık mı, aç mı, çok mu yedi? Bunlar temel ihtiyaçlarıdır çocuğun. Eğer eksik kaldıysa tabii ki günü sonlandırmak istemeyecektir. Burada ilk düzenlememiz gereken şey sınır değil, çocuğun temel ihtiyacının doyumudur.
-
Kendi Sınırlarımızı Bilmek
Eğer ebeveynler çocuğun hiçbir sınırına saygı göstermiyorsa çocuk da ebeveynin sınırlarına saygı göstermeyecektir. O yüzden sınırlar sadece çocuklara konulan bir şey değil, bizlerin de sınırları var. Çocuğun eşyalarını haberi olmadan birilerine vermek, kırıldı ya da eskidi diye oyuncaklarını habersiz atmak, orada olduğunuzu bilirken habersizce ortamdan ayrılmak ebeveynlerin en çok ihlal ettiği çocuk sınırları oluyor. Şanslıyız ki çocuklar kinci değildir. Oyuncağını verdiniz diye arabanızı başkasına hediye etmez, bu eskidi diye telefonunuzu çöpe atmaz ya da izin vermiyorsunuz diye evden kaçmazlar. Yani, genelde
Hayırla ilişkimiz
Tüm formüllere, açıklamalara rağmen çocuğunuza sınır koyamıyorsanız aslında konu çocuğunuz olmayabilir. Sizin hayır demekle ilişkiniz nasıl. Yani kendi kişisel sınırlarınızı tutmakta nasılsınız, buna bakmanız gerekebilir.
Hayatınızdaki diğer ilişkilerinizde uygun sınırları tutmakta zorlanıyorsanız, tabii ki çocuğunuza karşı zorlanacaksınız. Bu çok anlaşılır. Belki sınırlarınıza hiç saygı duyulmayan bir evde büyüdünüz, hiç hayır deme hakkınız olmadı. Yaptığınız bazı davranışlar şımarıklık addedildi ya da onlar için cezalandırıldınız. Şansa bakın ki belki de çocuğunuzun benzer davranışlarından şimdi de siz rahatsız oluyorsunuz. Olamaz mı? Olabilir.
Bir yetişkin olmuş ve kendi ebeveynlerinize hayır demekte hala zorlanıyor olabilirsiniz. Ya da ebeveynler yerinde geçen diğer otorite figürlerine. Eşinize, patronunuza, çalışma arkadaşınıza sınır koyamıyor olabilirsiniz.
Bir de sevgi bizim temel ihtiyacımız. Hayır dediğinizde sevilmeyeceğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Özellikle ceza alan çocuklarda bu çok görülür. Belki bugünkü endişeniz hayır dediğinizde eşinizin, dostunuzun, çocuğunuzun sizi sevmeyeceği inancıdır. Çok anlaşılır.
Sevgili ebeveynler; eğer hayır demekle ilgili dert size aitse, çocuğunuza yapacağınız en önemli yatırımı söylüyorum size. Kendi terapi sürecinizi başlatın. Hatta bırakın çocuğa sınır koymayı, maskeyi önce kendinize takın. Çünkü siz işgal edilmeden, ihmal edilmeden, kaygısızca yaşamayı hak ediyorsunuz. Çocuğunuz da özgür bir ebeveyn ile büyümeyi hak ediyor. Bu konuda terapi gerçek anlamda hayat kurtarır. Belirgin, tutarlı sınırlar koyamadığımızda, sınırlarımız ihlal edildiği zaman ne yapacağımızı bilmediğimizde işgal etmeye çalışan çok olur.