ŞİZOFRENİ
Yazar Mehmet Doğan • 10 Mart 2017 • Yorumlar:
“Kardeşimin durumu 1 haftadır yine bozuldu. Uyumuyor, yemek yemiyor. Sürekli kendi kendine konuşup, bağırıyor, el kol işaretleri yapıyor. Çok öfkeli. Evin içinde dolaşıp duruyor, dışarıya çıkmıyor. Sık sık camdan bakıyor. Kendisini öldürmeye çalışanlar olduğundan, Mehdi’nin yakında burada olacağından, herkesi kurtaracağından söz ediyor. Kapılar, pencereler kapalı, bu sıcakta nefes alamıyoruz. Hiçbir yeri açtırmıyor. Hastalanmadan önce kardeşim sessiz, sakin, efendi birisiydi. Pek dışarı çıkmazdı. Çok az arkadaşı olurdu. Hastalığı tam memuriyete başladığı yıl ortaya çıktı. Sanırım 24-25 yaşlarındaydı. Korkuyla başladı. Takip edildiğini söylüyordu. Önceleri gerçek zannettik. Sonra kendi kendine konuşmaya başlayınca hasta olduğunu düşündük. Birkaç defa yatarak tedavi gördü. Hastaneden çıkınca iyi oluyor. En azından kendisine biraz daha dikkat ediyor. Uykusu, yemesi içmesi düzenli oluyor. Kendi kendine konuşmuyor. Ama yine pek insan içine karışmıyor. Misafirin yanına çıkmaz. Biz buna da razıyız. Ama iyi olduğunu söyleyip ilaçlarını bırakınca birkaç ay içinde hastalığı tekrarlıyor. Bu defa da öyle oldu. Birkaç hafta önce ilaçlarını içmemeye, çöpe atmaya başlamış. Annem fark etmiş”
“Doktor bey, benim birşeyim yok. Herkes hasta olduğumu zannediyor ama siz onlara inanmayın. Midemi aldılar doktor bey, iç organlarım eksik. Aslında öldüm. Dün gece de cinsel organıma ip bağlayıp çektiler. Hep onların işi. Korkuyorum, deprem de olacak. Ben nefes alıp verdikçe deprem yaklaşıyor”
“Bu küçük oğlana gözümüzün bebeği gibi baktık, büyüttük. Lise 2. Sınıfa kadar hiçbir şeyi yoktu. Önce dersleri bozuldu. Birşeye canı sıkıldı herhalde dedik. Kendisi söylemiyor ama arkadaşlarından bir kıza aşık olduğunu öğrendik. Kız yüz vermemiş galiba. Gözünü bir noktaya dikip saatlerce öyle oturuyordu. Sonra odasından çıkmamaya başladı. Sigara-çay, sigara-çay sabahlara kadar oturuyordu. Şimdi ne traş oluyor, ne banyo yapıyor, arada bir hiçbir şey yokken gülümsüyor. Bazen de dudakları kıpır kıpır. Artık dua mı okuyor, aklından birşeyler mi geçiriyor bilemiyoruz. Dün kaşlarını traş etmiş biz fark etmeden. Ağabeyine sen Deccalsın deyince aldık getirdik size. Yaşı oldu 19. Seneye askere gidemeyecek herhalde. Nereden geldi bu hastalık, soyumuzda sopumuzda kimsede yok böyle birşey”
“Oğlumun hastalığı 15 yaşında başladı. 6 yıl oldu. Bir bebek gibi “Anne beni sev” diyor. Beni yanından ayırmıyor. Bazen de bana çok kızıyor, vuruyor. Dün akşam burnumu ısırdı. Kulağına gelen sesler “Annen seni sevmiyor. Vur ona” diyormuş. Boğazıma da sarılıyor. Büyüdükçe idare etmesi zorlaştı. Kaç kez hastanede yattı, yine de tam düzelmiyor. Bir dönem tamamen soyunup evde öyle dolaşıyordu. Hastanede diğer hastalara da yapmış, cinsel organını gösterip duruyormuş, az kalsın döveceklermiş. Çoğu geceler uykusuz kalıyor. Bana kızarsa evden kovuyor. O uyuyunca eve dönebiliyorum, çok geç saatte. Ablam da hasta. Eşini öldürmeye kalkmıştı, eşinin kendisini zehirlediğini, büyü yaptığını düşünüyordu”
“ Köyde kayınvalidemlerle aynı avluya bakan evlerde oturuyoruz. Fatma ile Murat ağabey, eşimin kardeşleri. Onlara ben bakıyorum, kimse pek ilgilenmiyor. Doktora da ben getiriyorum, ilaçlarını yazdırıyorum. İkisi de hasta. Fatma 20 yaşındayken hastalanmış. Şimdi 32 yaşında. Evden dışarı çıkmaz. Çoğu zaman yataktan bile çıkmaz. Kendine hiç bakamıyor. Saçını taramaz, yardımcı olmazsanız banyo yapmaz, ev işlerinin hiç birine elini sürmez. Zaten yapabilecek durumda değil. Temizliklerini, yeme içmelerini, ilaçlarını ben takip ediyorum. Hiç konuşmuyor. Sorarsanız iyiyim der ama yüzünden ne sevindiği, ne üzüldüğü belli olmaz. Bazen şüpheci şüpheci bakar yüzünüze. Yine de bir şey söylemez. İnsanları istemiyor. 3 yıl önce 1 kez hastaneye yattı, 3 hafta kadar kaldı kapalı serviste. Kendi kendine konuşuyor, bana kızıyor, yemek yemiyordu. 3 haftada düzeldi ama iyilik dediysem herşey düzelmedi. Öfkesi geçti, kulağına ses gelmiyor, o kadar. Hiç açılmıyor, hep donuk. Kaç çeşit ilaç denendi ama fayda yok. Metin ağabey öyle değil. Çalışmıyor ama o konuşur, kahveye çıkar. Biz evlenmeden önce birisini yaralamış. Adamdan lüzumsuz yere şüphelendi diyorlar. O zamanlar uzun süre Bakırköy’de yatmış , şimdi daha iyi, ilacını da içiyor”
Şizofreni, kişinin öğrenimini sürdürme, askerlik yapma, evlenme ve evliliği sürdürme, hayatını planlayıp iş kurma ya da çalışma gibi toplumsal rollerini ve becerilerini çoğunlukla önemli ölçüde engelleyen süreğen bir hastalıktır. Hastalık da demenin ötesinde birçok nedenle ortaya çıkmış bir son görünümdür. Tedavide eskisiyle yenisiyle antipsikotik denilen ilaçlar kullanılır. Hastanın yaşına, cinsine, hastalığının şekline, seyrine, herhangi bir başka hastalığı olup olmamasına, tedaviyi kabul veya red durumuna göre uygun ilaç seçilir. Yanıt alınamayan durumlarda gerekli değişiklikler yapılır. Bazen hastaneye yatış gerekebilir. Burada neden çoğunlukla ilaç reddi ya da tedavinin düzenli südürülmemesidir. Hastanın yalnız yaşaması, ailesinin eğitim sorunları ya da yılgınlık nedeniyle tedaviyi iyi takip edememesi tedavinin başlıca düzenli sürdürülememe nedenidir. Hastanın ve ailenin durumuna, çevredeki imkanlara göre meşguliyet ve ortam terapileri, gereğinde aile terapisi tedaviye eklenebilir.