Şizofreni

Yazar Ozan PazvantoğluPsikiyatrist • 1 Aralık 2017 • Yorumlar:

Şizofreni, genç yaşta ortaya çıkan, düşünce, duygudurum, algı ve davranışta bozuklukla karakterize,
nedenleri kesin olarak henüz bilinmeyen bir bozukluktur. Kişinin mesleki, kişilerarası, akademik, kendine
bakım gibi işlevlerinde önemli bozulmalara neden olur. Bu nedenle aynı zamanda önemli bir toplum
sağlığı sorunudur.

Bütün ruhsal bozukluklarda olduğu gibi hastalığın ismi aynı olsa da hiçbir şizofreni hastası diğerine tam
olarak benzemez. Her hastada hastalığın şiddeti, öncelikle etkilenen ruhsal alanlar ve hastalığın neden
olduğu sonuçlar farklıdır. Buna karşın genel olarak bakıldığında, şizofreni, yol açtığı sonuçlar açısından
psikiyatrinin en dramatik hastalıklarının başında gelir. Hastalık kendini gösterdiği andan itibaren hastanın
yaşamı olumsuz etkilenmeye başlar, işine, okuluna ara vermek zorunda kalır, olumsuz yan etkileri olan
antipsikotik ilaçlar ile tanışır. Sosyal olarak içe kapanmaya başlar, bu hem hastalığın direk etkilerinden
hem de “şizofreni” kelimesinin toplum tarafından olumsuz stigmatizasyonu (damgalanma) nedeniyledir.
Bu nedenle hasta diğer insanlardan uzaklaşmaya başlar.

Dışarıdan bakıldığında, donuk yüz ifadesi, çekingen görünüm, garip jest ve mimikler,olaylara karşı
duygusal tepkilerde azalma, vurdumduymazlık içinde olabilirler. İlişki kurmakta zorlanılır. Konuşmaları
hızlanmış ya da yavaşlamış olabilir, ancak içeriği sığlaşmış, basitleşmiştir. Konuşma bazen anlaşılmaz
olabilir, bilinmeyen kelimeler içerebilir, cümlelerin ya da kelimelerin bütünlüğü ve birbirleriyle ilişkisi
bozulmuş olabilir. Genel bir ilgisizlik, isteksizlik hali, bir eyleme geçiş iradelerinde eksiklik vardır. Buna
karşın bazen taşkın davranışlarda da bulunabilirler.

Hastanın, “bilişsel beceriler” dediğimiz dikkat, bellek, plan yapma, organize etme, hesap yapma,
yargılama, muhakeme etme gibi zihinsel işlevlerinde belirgin zayıflama olur. Hastaların toplumsal ve
mesleki işlevselliklerini kaybetmelerine de asıl olarak bu işlevlerdeki bozulma neden olur.

Toplumda, “şizofreni” denince bu hastalığa ait akla ilk gelen belirtiler halüsünasyonlar (işitsel algı kusuru)
ve sanrılardır. Halüsinasyonlar, gerçekte olmayan seslerin duyulması, görüntülerin görülmesi, kokuların
alınması gibi algısal belirtilerdir. Şizofrenide en sık işitsel halüsünasyonlar görülür. Bunlar, belli belirsiz
basit sesler (çıtırtı, uğultu, su sesi gibi) olabileceği gibi, kendi aralarında konuşan, tartışan, yorum yapan
sesler gibi komplike sesler de olabilir. Hastalar bu seslerin gerçekten var olduğuna, hayali olmadığına
inanırlar, onlara cevap verebilirler, bu seslerin dediklerini yapabilirler.

Şizofreninin bir diğer önemli belirtisi sanrılardır (bakınız; merak ettikleriniz => sanrı). Sanrılar her türde
olabilir, hastalar bu yanlış inançları nedeniyle, dışarıdan bakıldığında anlam verilemeyen, garip
davranışlarda bulunabilirler, başkalarına saçma gelen şeyler söyleyebilirler. Ama aslında bu davranış ve
sözlerinin kendi inandıkları yanlış düşünceleriyle arasında mantıklı bir bağlantı vardır. Tabii ki bunlar
dışarıdan biri için anlamsız gelecek ve dikkat çekecektir. Bu sanrılar zararsız nitelikte olabileceği gibi
içeriğine bağlı olarak hastanın kendisi ve çevresindekiler için tehlikeli de olabilir. Bu nedenle hastaların
hastalıklarının alevli dönemlerinde hastaneye yatırılmaları gerekebilir. Öte yandan hastalar bu alevli
dönemlerde sıklıkla bunu red edeceklerdir. Çünkü sanrı ve halüsinasyonlarının gerçekten var olduğuna
inanırlar, hastalıktan dolayı olduklarını düşünmezler. Bu nedenle hastanın, yakınlarının ve takip eden
hekimin hastalığın alevlenmesinin ilk belirtilerini olabildiğince erken fark etmeleri çok önemlidir. Çünkü,
ancak bu durumda hastayla işbirliği yapılabilir, ayaktan ya da hastanın kendi rızasıyla hastaneye
yatırılarak tedavi uygulanabilir. Diğer durumda hastayı kendi isteği dışında, zorunlu yatış kararı ile
hastaneye yatırmak zorunda kalınacaktır. Bu da hem travmatize edici hem de tedavide uyumu ve
işbirliğini bozucu sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle hasta ve yakınlarının hastalık hakkında, alevlenme
belirtilerinin tanınması hakkında eğitilmesi (psikoeğitim) çok önemli yararlar sağlayacaktır.

En uygun şekilde tedavi olsalar bile şizofreni hastalarının ancak çok az bir kısmı tam olarak hastalık

öncesi durumlarına dönebilirler. Birçok hasta değişen oranlarda hastalıktan kalıcı olarak etkilenir. Gene
de bu olumsuz etkilenmeyi olabildiğince azaltmak için yapılabilecek bazı şeyler vardır. Öncelikle
hastalığın tanısı mümkün olduğunca erken konulmalıdır. Çünkü hastalık belirtileri başladığı halde tedavi
edilmeden geçen her gün hastalığın seyrini olumsuz etkileyecektir.Hastanın hastalıktan olumsuz
etkilenmesi artacak, tedaviye cevap güçleşecektir.

Şizofreni hastalığının temel tedavisi ilaçlardır. Çünkü hastalığın ana nedeni biyolojik bozukluklardır,
örneğin bazı kimyasal maddelerin (dopamin, serotonin gibi) işlevlerindeki zayıflıklar. Bu nedenle başlıca
antipsikotik ilaçlar olmak üzere, ankiyete gidericiler, duygudurum dengeleyici ilaçlar ve antidepresan
ilaçlardan faydalanılır. İlaç kullanımı düzenli ve uzun süreli olmalıdır. Tedavinin ne kadar süreceği
hastadan hastaya ve hastalığın seyrine göre değişkenlik gösterir. Çoğu durumda yaşam boyu ilaç
kullanımı gereklidir.

Diğer taraftan antipsikotik ilaçların hasta için sıkıntı yaratıcı yan etkileri olmaktadır. Kilo alımı, uyku hali,
sersemlik, kan şeker ve yağ düzeylerinin artması sonucu bazı tıbbi hastalıklara yatkınlık (diabet, damar
tıkanıklığı vb), hareket bozuklukları (titreme, kaslarda katılık, yerinde duramama-huzursuzluk gibi) bu yan
etkilerden bazılarıdır. Buna rağmen ilaç kullanımından tümüyle vazgeçilmemeli, en az yan etkili ilaç ya
da ilaçlar bulunarak tedavi mutlaka sürdürülmelidir.

Şizofreni tedavisinde ilaçlar dışında yapılabilecekler; toplum ruh sağlığı merkezlerince yapılan aktiviteler,
psikososyal tedaviler ve bazı psikoterapilerdir (bilişsel-davranışçı terapi, destekleyici psikoterapi).

Şizofrenide “stigmatizasyon (damgalama)” önemli bir konudur. Bu, “şizofreni” kelimesinin çağrıştırdığı
ama çoğu da yanlış ya da abartılı olan inanışlardan (örneğin; “şizofreni hastaları saldırgan ve
tehlikelidir.”)kaynaklanan hastalara yönelik bir etiketlemeyi tanımladır. Bu damgalama ne yazık ki
toplumun çoğu bireyinde, hatta hasta yakınlarında, hastaların kendilerinde ve ruh sağlığı çalışanlarında
bile var olabilmektedir. Bu konuda ruh sağlığı derneklerinin açıklamalarından alınan bir alıntı şu
şekildedir; “Öteden beri şizofreni hastalığının suç ve cinayet ile ilişkili olduğu söylencesine
inanılmaktadır. Bilimsel araştırmalar, böyle bir ilişki varlığının inanılandan çok daha az olduğunu ve bu
ilişkinin de sadece tedavi görmeyen şizofreni hastalığı için geçerli olduğunu ortaya koymuştur. 10
şizofreni hastasından birinde saldırganlık ortaya çıkmaktadır. Bunu tüm şizofreni hastalarına genellemek
ağır bir yanlıştır. Hastalığın toplumdaki görülme oranı gibi faktörler göz önünde tutulduğunda, herhangi
birimizin bir şizofreni hastası tarafından öldürülme olasılığı 14 milyonda 1’dir. Eğer hasta tedavi ediliyorsa
saldırganlık riski oldukça azalır. Tam tersi, toplumun şizofreni hastalarını dışlaması saldırganlık riskini
arttırabilir. Toplumun şizofreni hastalarından korkmaması, onlara sahip çıkması gerekmektedir. Onlara
destek olmak ve toplum içinde tedavi anlayışı iyileşmede çok önemlidir. Şizofreni hastalarının birçoğu,
başlangıçta tedaviden uzak durmaktadır. Bunun en önemli nedeni, şizofreni hastalarının damgalama
sonucunda toplum dışına itilmeleri, hastalıklarından utanmaları, tedavi olmaya giderlerse hastalığının
herkes tarafından öğrenileceğine dair kaygı duymalarıdır.”.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)