Sorumluluk
Yazar Esra Saraç Ay • 21 Şubat 2021 • Yorumlar:
Çıkıntılı bir yapboz parçasını, girintili olanın yanına yerleştirebiliriz. Bir alana girebiliyorsak, bize uygun yer açılmıştır ki gireriz. Bazen davranışlar sözlerle örtüşmez, bu durumda olana bakarız, gidişat ne yöndeyse onu yaparken buluruz kendimizi. Üzerinde çokça düşünmez, kendimizi bir biçimde belirli davranışların içinde buluruz.
Şikayet ettiğimiz durumları kavrayabilmek için böyle soyut bir izahla başladım. Şimdi bunu somutlaştırmak için bir örnek vereyim; A kişisi yakınlarının kendisine çok müdahale etmesinden şikayet etmektedir. Yetişkin biri olduğunu ve her ne yapacaksa buna kendisinin karar vereceğini, insanların ona “şunu şöyle yap, şimdi de bunu yap” gibi akıl vermelerinden hoşnutsuz olduğunu ifade etmektedir. Kendisine verilen komut ve tavsiyelere öfkeyle yanıt verir, “bana ne yapacağımı söyleyemezsiniz!”der.
Peki, Haklı mıdır? Evet.
Yakınlarını öfkeyle uyarması onları durduracak mıdır? Hayır.
Peki, insanların ona böyle davranmasından kim sorumludur? Veya insanların kendisine akıl verme sorununu nasıl çözebilir?
Yetişkin olmak, hayatımızın sorumluluğunu aldığımızda başlar. “Onun yüzünden böyle oldu”, Bana bunları yapmasalardı her şey daha güzel olacaktı”, “hayatımı mahfetti” gibi açıklamalar bizi yetişkin olmaktan uzaklaştırır ve sorunlarımızı daha da çözülemez hale getirir.
Eğer onun yüzünden böyle olduysa, yarın da şunun yüzünden başka bir şey olacaktır. İpleri elimize almadığımız sürece hep bir şeyler başımıza gelecektir. Aslında başımıza her zaman bir şeyler gelir, mesele; başımıza gelen o şeylere karşı bizim ne yaptığımızdır.
Az önceki örneğe geri dönecek olursak; A kişisinin, hayatına müdahale eden insanlarla çatıştığını ve bununla beraber bir şekilde kendini onların dediklerini yaparken bulduğunu görürüz. Yani sözleriyle bana müdahale etmeyin derken, yaptıklarıyla bana ne yapacağımı söyleyin demektedir adeta. Yakınlarının onu bu şekilde yönetmesine izin vermektedir. Yakınları da A kişisinin alanında girilmeye müsait sınırlar olduğunu öğrenmiş, “madem açıklık var biz de girelim” dercesine onu işgal ettikçe etmişlerdir. Bu durumda A, ne kadar şikayet etse de, ne kadar çatışsa da, kendini koruyamamaktadır.
Peki işler nasıl değişir?
İşler bir günde değişmez, önce içinde olduğumuz sistemi fark etmemiz gerekir. “Burası bir yapboz tahtası ise, ben hangi parçayım?” bunu bulmalı, sistemde bize yüklenen rolü görmeliyiz. Bizden beklenenler karşısında biz ne hissediyoruz ve hangi davranışa yöneliyoruz bunu anlamalıyız. Eğer A, bu kavrayışı gerçekleştirmeden yakınlarının ona müdahalesini engellemeyi başarırsa, yarın başkalarının başka şekillerde müdahalesine yine açık olacaktır. Önemli olan sinekleri kovmak değil, bataklığı kurutmaktır.
Eşiniz, iş arkadaşınız, babanız vs. hiç sorumluluk almıyorsa, her yolu denemiş ve hala bu sorunu çözememişseniz bakın, acaba siz mi onun sorumluluklarını alıyorsunuz? O, sorumluluk almadığında gerçekten de işler aksıyor mu, yoksa her şey bir şekilde telafi ediliyor mu? Zaten arkası toplanıyorsa, birileri işleri yoluna koyuyorsa neden sorumluluk alsın?