SOSYAL ANKSİYETE
Yazar Güzide Türkyılmaz • Psikolog • 14 Kasım 2017 • Yorumlar:
Pek çok kişi; yeni biriyle tanışırken ya da topluluk önünde konuşma yapmak zorunda kaldığında, heyecanlanabilir veya çekingen davranabilir. Ancak sosyal kaygı ya da diğer adıyla“Sosyal Anksiyete Bozukluğu”, utangaçlıktan ya da bazı durumlarda heyecanlanmaktan çok daha fazlasıdır.
“Kalabalık yerlerde kendimi hiç rahat hissetmiyorum. Herkes bana bakıyor gibi geliyor”
“Başkalarının yanında elimi nereye koyacağımı bile bilemiyorum. Telefonumla ilgilenerek, fark edilmemeye çalışıyorum.”
“Bir toplantıda fikrimi söylemeyi çok istiyorum ama yanlış bir şey söylemekten korktuğum için hiç konuşamıyorum.”
“Sınıfta parmak kaldırmaktan korkuyorum. Saçma bir şey söylersem, sesim kötü çıkarsa, sesimi kimse duymazsa, kekelersem… Arkadaşlarım benimle dalga geçer, rezil olurum.”
“Bir topluluk karşısında konuşma yapmak, benim için çok zor. Kızarıyorum, sesim titriyor, kalbim hızla atıyor ve hızlıca konuşup o anı atlatmaya çalışıyorum.”
Bu ve benzer cümleleri söyleyen pek çok danışanım oldu. Yaşadıkları sorunun ne olduğuna anlam veremediklerini ve kendilerine “benim özgüvenim çok düşük” diye yorum yaptıklarını görüyorum. Sorunun aslında özgüven sorunu olmadığını, sosyal kaygı yaşadıklarını anlatıyoruz öncelikle.
Nedir Sosyal Kaygı?
“Sosyal kaygı”; kişinin başkalarının kendisi hakkında ne düşüneceğine odaklı yaşayarak, sosyal iletişimden geri çekilme ve sonuç olarak sosyal beceriler yönünden zayıf kalma sürecidir.
Toplum içinde konuşurken ya da herhangi bir eylem yaparken kızarma, terleme, ellerin titremesi, kendini küçük düşürecek yanlış bir şey yapma korkusu ile kaçma, kaçınma ve güvenlik davranışlarına başvurarak sorunu devam ettirme söz konusudur.
Bir örnekle anlatayım:
A isimli, üniversite 2. Sınıf öğrencisi bir bayan; erkeklerle aynı ortamda bulunmakla ilgili sorun yaşıyor. A, erkeklerin yanında konuşursa; yanlış/ saçma bir şey söyleyerek rezil olacağını, onların kendisiyle dalga geçeceğini düşünüyor.
Bununla ilgili geçmişte olumsuz bir deneyimi de olmuş olabilir. Yaşadığı olayın o anla ve oradaki kişilerle ilgili olduğunu göremeyip, genelleme yapmış olması çok mümkün. “Erkekler çok acımasız”, “Erkeklerin yanında hata yapmamalıyım,, yoksa dalga geçerler” gibi varsayımlar geliştirmiş olabilir. Çoğu insan bu gibi varsayımlarının farkında değildir.
Örneğimize geri dönelim;
A, bu inançlar ve varsayımlar nedeniyle, erkeklerin yanında hiç oturmamaya çalışarak kaçma davranışı yapıyor. Kız arkadaşları ısrar edip oturmak zorunda kalırsa; kızarıyor, kalp atışları artıyor, elleri titriyor. Bu bedensel duyumların fark edileceğinden korkuyor ve hiç konuşmayarak kaçınıyor. Ya da telefonuyla oynayarak, çantasını karıştırarak, kuytu köşede durarak güvenli bir ortam yaratmaya çalışarak güvenlik davranışlarına başvuruyor.
A, korktuğu şeyin başına gelmemesi için yaptığı her kaçma, kaçınma ya da güvenlik davranışlarıyla, sorununun şiddetinin daha da artarak devam etmesine neden oluyor. Süreç içerisinde, kız arkadaşlarıyla iletişim kurma ve sosyal becerileri gelişirken, erkek arkadaşlarıyla iletişim kurma ve sosyal becerileri zayıflıyor. Böylelikle, “sosyal anksiyete bozukluğu” yaşanmaya başlıyor.
A, kız ve erkek öğrencilerin birlikte olduğu bir grup çalışması yapılacağını duyduğunda; kalp atışları artıyor, elleri titriyor, terliyor, kızarıyor ve yoğun bir kaygı yaşıyor. Günler hatta haftalar öncesinden yaşayacağı olumsuz durumları hayal ederek beklenti kaygısı yaşıyor. Buna, depresif duygu durum da eşlik edebiliyor. Odasına kapanma, kimseyle görüşmek istememe, beslenme ve uyku sorunları…
Sonuç; A, bu duruma dayanamayıp ya okulu bırakıyor ya da bilinçli bir ailenin ya da yakınının ısrarıyla tedaviye başvurmasıyla son buluyor.
Sosyal Kaygıyla Kendim Nasıl Baş Edebilirim?
Sizin yaşadığınız kaygı, A’nınki kadar yoğun olmayabilir. Farklı düzeylerde, farklı şiddette yaşayabilirsiniz. Sizin yaşadığınız kaygı daha hafif düzeyde ise, siz kendiniz sosyal kaygınızla baş etmeyi denemelisiniz.
Öncelikle, kendinizden sosyal ortamlarda neler beklediğinizi liste halinde yazın (Standartlarınız): Sesim iyi çıkmalı, herkes beni dinlemeli, yanlış bir tek kelime bile söylememeliyim…
Hayata ve insana dair ne kadar normal bu beklentiler sorgulayın… Bu beklentileriniz ne kadar gerçekçi? Sizin dışınızdaki insanların yanlış bir kelime söylediğini, masaya su döktüğünü, kızardığını hiç gördünüz mü?
Peki, bunlar diyelim ki olmadı. Ne olur? Rezil olurum, herkes bana güler, bir daha onların yüzüne bakamam…
Gerçekten öyle mi? Gerçekten felaket mi olur kendinizden beklentileriniz olmazsa? Hiç dili sürçen ya da sesi farklı çıkıp boğazını temizleyen bir insan gördünüz mü? Rezil mi oldu yoksa sohbet hiçbir şey olmamış gibi mi devam etti?
Tüm bunları cevaplayın kendi kendinize. Kendinizden sağlıklı ve gerçekçi olanı değil, mükemmeli hatta imkânsızı beklediğinizi fark ettiniz mi şuan?
Şimdi kaçtığınız, kaçındığınız kişi, yer ve ortamların listesini yapın. İlk başta kaygılansanız da, tedirgin olsanız da adım adım üzerine gidin bunların. Çünkü siz bunları yapmadıkça kaygınızın sıklığı ve şiddeti artıyor.
Aşağıdaki sosyal durumları bireralıştırmaolarak görüp, uygulamayı da deneyebilirsiniz:
-
Yakın bir akrabanızla, arkadaşınızla ya da tanıdığınızla kalabalık bir yerde yemeğe gidin.
-
Başkalarıyla göz temasında bulunarak selamlaşın ya da ‘merhaba’ diyen ilk kişi olmayı deneyin.
-
Birine iltifat edin.
-
Öğrenciyseniz, hiç düşünmeden parmak kaldırıp soru sorun.
-
Bir mağazada satış görevlisinden yardım isteyin, fiyat sorun.
-
Bir yabancıya adres sorun.
-
Başkalarına ilgi gösterin: İşleri, çocukları, hobileri, seyahatleri vb ile ilgili sorular sorun.
-
Program yapmak için bir arkadaşınızı arayın.
-
Hoşunuza giden bir konuda bir gönüllü grubuna ya da kursa katılın. Böylece sevdiğiniz bir konuya odaklandığınız sırada, küçük bir grupta başkalarıyla iletişim kurmayı deneyebilirsiniz.
Ne Zaman Tedavi Olmam Gerekir?
Eğer sosyal ortamlarda yaşadığınız kaygı;
-
Sizin kendinizle, ailenizle, toplumla uyumunuzu olumsuz yönde etkiliyorsa,
-
İşinizi, öğrenciliğinizi, yaşamınızı sürdürürken işlevselliğinizi bozuyorsa yani günlük hayatı etkiliyorsa mutlaka tedavi olmalısınız.
Çünkü “sosyal kaygı”, kendiliğinden geçen bir rahatsızlık değildir.
Sosyal Kaygı Bozukluğu Tedavisini Nasıl Yapıyoruz?
Sosyal Kaygı, tedavisi olan bir bozukluktur. Sosyal Kaygı’da ilaç tedavisi ve psikoterapi (konuşmaya dayalı ruhsal tedavi) uygulanır. Eğer A’nın yaşadığı düzeyde bir çökkünlük varsa, bizim uygulayacağımız psikoterapinin yanı sıra, ilaç tedavisi uygulanması için danışanımızı psikiyatriste yönlendirerek ilaç tedavisine de başlamasını öneriyoruz.
Sosyal kaygıda en sık uygulanan psikoterapi yöntemi, Bilişsel-Davranışçı Terapidir. Öncelikle Bilişsel, sonra hazır olunduğunda Davranışsal aşamaya geçeriz. Bilişsel aşamada; kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, temel varsayım ve inançları bulma, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır.
Davranışsal aşamada ise; model olma, danışanın belirtileri daha net algılayabilmesi için terapi odasında rol oynama, sosyal beceri eğitimi, ardından psikoterapistle danışanın birlikte yaptıkları (danışana özel) bir program dahilinde yakınmaların üstüne gitme gibi her danışanda farklı uyguladığımız teknikler vardır.
Pek çok danışanımızın, sosyal kaygı bozukluğu ile baş etmesini öğrenmeleri ve bunu hayatları boyunca ustaca uygulayabilmeleri noktasında Bilişsel Davranışçı Psikoterapi’yi başarıyla uygulamaya devam etmekteyiz.