Stres Nedir?
Yazar Yasemin Soytürk • Fizik Tedavi Uzmanı • 16 Ekim 2019 • Yorumlar:
Kişinin olumsuz sinyallerden kaçması ve zararlı yönlere sapmayarak sağlığın dinamik dengesini devam ettirmesi işlevi önemlidir. Buna fonksiyonel esneklik denir. Kan akımı arttığında damarların genişlemesi, yemek sonrası yükselen kan şekerinin normala indirilmesi, stresli bir uyaran karşısında kortizolu yükseltmek stres kalktığında hızla normale indirmek için sistemlerin fonksiyonal esnekliği gerekir. Vücuttaki bütün sistemler birbirine esnek bantlarla bağlı gibidir. Bu bantlar değişik yönlere belli miktarda esneyebilir, sonra hemen eski durumlarına dönmesi lazımdır.
Sinir sistemi, endokrin sistem ve bağışıklık sistemi birbiriyle yakından ilişkilidir. Birindeki en ufak bir değişiklik, tüm sistemlerin her noktasında bir sonuç doğurur. Uygun olmayan uyaranlar fizyolojik esnekliği tehdit ettiğinde, bir yöne esneyen bantların geri dönüşü aksayabilir.
STRES NASIL OLUŞUR?
Stres, vücut dengesini tehdit eden ya da öyle algılanan bir uyarın karşısında ortaya çıkan durum olarak tanımlanır. Bedenin bu stres uyaranına verdiği yanıta, stres yanıtı denir. Stres ve strese verilen cevap bütün sistemleri etkileyen, sağlıkta ve hastalıkta önemli rol sahibi olan bir mekanizmadır. Her kronik hastada gerçek anlamda hastalık mekanizmalarını geri çevirmek istiyorsak stres ve stres yanıtını geri çevirmek zorundayız. Hafif şiddette, kısa süreli stres durumlarında beden değişerek stabilitesini korur. Süreç uzarsa, doku ve organlar uzun süreli stres hormonların etkisi altında kalır ve bu süreç hastalık sürecini kolaylaştırır.
STRES NASIL HASTA YAPAR?
Hipotalamus, beynin integratif merkezidir. Beynimizin sadece %1'lik kısmını temsil eder. Buna rağmen, beynimizin en önemli yapılarından biridir. Bu ufak alanın komşularıyla çok yoğun bağlantılar bulunmaktadır. Hipotalamus, duygularımızın oluşma merkezi olan limbik sistemin en önemli parçalarından biridir. Vücudun her yerinden sürekli olarak toplanan tüm veriler, iç ve dış ortamdan değişik sensörlere ulaşan ağrı, basınç, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum gibi elektrolit dengesizlikleri, kişinin ruh halindeki değişiklikler hepsi hipotalamusta toplanarak her an işlenir ve değerlendirilir. Beslenme, iştah, seksüel davranışlar, emosyonlar ve biyolojik ritimleri koordine eder. Hipotalamus, organizmayı herhangi bir birçimde tehdit edebilecek her tür uyaranın anında rapor edildiği bir merkezdir. Hipotalamus bir tehdit algıladığına hipofiz bezinden ACTH salgılatır. ACTH’a cevap olarak böbrek üstü bezinden adrenalin ve kortizol hızla kana pompalanır. Bu tehdit kan şekeri dalgalanmaları olabilir, kredi kartı ekstresi olabilir, iş kaybetme kaygısı olabilir. Ve beden hayatta kalma refleksi verir. Eski insanların vahşi hayvanlarla karşılaştığında sistemin verdiği cevapla aynıdır. Buna savaş ya da kaç denir. Bu cevap, vücudun tüm kaynaklarını, tüketme ve tükenme pahasına seferber etmeye dayanır.
Klasikleşen örnekle anlatırsak, yırtıcı hayvanla karşılaşan insanoğlu bu hayati tehdit karşısında ya kendini tüketene kadar ya da tehdit biten kadar ya savaşır ya da kaçar. O anda karşımızdaki tehdide karşı hayatta kalmamızı sağlayan ama uzadığı takdirde de hiç sağlıklı görünmeyen etkiler ortaya çıkar. Nabız hızlanır, nefes alma sıklaşır, cilt solar. Dolaşımdaki kan, böbrekten, sindirim sisteminden, karaciğerden, üreme organlarından sözün kısası o an için gereksiz görülen tüm iç organlardan ve ciltten alınarak kalbe, beyne ve kaslar yönlendirilir. Savaşmak ya da kaçmak için gerekenler de zaten bunlardan ibarettir. Stresli durumlarda soğuk soğuk terleriz. Bu bizi bekleyen dövüş ya da koşuda vücut ısısının yükselmemesi içindir. Kan şekeri yükselir çünkü beyin ve kaslar enerji ihtiyacı duymamalıdır. Kan pıhtılaşması artar. Böylece bir yaralanmada kan kaybı azalacaktır. Bunlar kısa süreli tehdit durumunda faydalı adaptasyonlardır. Ama tüm bu sayılanlar uzun sürdüğünde, gün boyun stresle bu sistemin hakimiyetinde kalacaksak, kalp ve beyin için hiç de olumlu sonuçlar doğurmayacaktır.