Sünnet
Yazar Sebla Gökçe • Çocuk Psikiyatristi • 13 Haziran 2019 • Yorumlar:
Tüm dünyada ve ülkemizde sünnet nadir tıbbi gerekçelerin yanında büyük oranda dinsel ve geleneksel gerekçelere dayanmaktadır.
Modern etik kavramı açısından bakıldığında, özerklik, onam, birey hakları, bedensel bütünlük, inanç özgürlüğü, toplumda örselenmeden korunma gibi kavramların önemi vurgulayıp, sünnetin insan haklarına açık hakaret olarak kabul edilmesi gerektiğini savunanlar olmuştur. Bunun yanında sünnetin ahlaki ve yasal olarak izin verilmesi gereken bir uygulama olduğunu savunanlar da bulunmaktadır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 13. maddesi çocukların da düşüncelerini özgürce açıklama hakkına sahip olduklarını belirtmektedir. Ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, sünnetin fiziksel bütünlüğün ihlali olduğu ve çocukların kararlara katılımının sağlanması için 14 yaşına kadar beklenmesi gerektiği tavsiye kararını almıştır.
Dünya genelinde çok sayıda çalışmada sünnetin çocuk ruh sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir.
Ülkemizde de her yıl dini ve kültürel nedenlerle binlerce çocuk sünnet olmaktadır.
Ülkemizde yapılan az sayıda çalışmada ise, toplumda sünnete atfedilen olumlu anlamların sünnetin olumsuz etkilerini azalttığı belirtilmiştir. Türkiye’de sünnet olmamanın kabul edilmediği, erkek çocukların bu durumdan utanç duyduklarını ve kendilerini kusurlu hissettiklerinin belirtildiği çalışmalar bulunmaktadır. Sünnetin güç ve erkeklik anlamına geldiğini savunan gelenekler sosyal baskıya sebep olmaktadır.
Beden bütünlüğünün korunması, çocuk ruh sağlığının korunması açısından çok önemlidir. Bir beden parçasının kaybının olması bireyde üzüntü, kaygı, depresyon, cinsel problemler, kayıp ile ilgili konulardan kaçınma ve obsesif uğraşlara sebep olabilmektedir.
Freud ise yaşamın 4. ya da 5. yılında ilginin cinsel bölgeye yoğunlaştığını ve bu dönemde cinsel organın narsistik bir önem kazandığını belirtmiştir. Fallik-oidipal dönem olarak adlandırılan bu evrede, çocuk temel anatomik farklılıklarını keşfeder ve kendi cinsel kimliğinin temelleri oluşturur. Freud’a göre bu dönemde çocukta anneye karşı güçlü cinsel bir ilgi arzusu gelişir. Bununla birlikte çocuk en büyük rakibini, yani babasına karşı saldırgan arzular hisseder ve bu sebeple cezalandırılmaktan yani iğdiş edilmekten korkar. Freud’a göre (1913) çocuklar geleneksel sünneti iğdiş olma ile eşit tutmaktadırlar. Türkiye’de genellikle sünnet yaşı olarak tercih edilen zamanı da kapsayan fallik-oidipal dönem çocuğun cinsel kimliğini keşfettiği ve herkeste penisin olmadığının fark edildiği dönemdir ve penisin her şeyden üstün olarak algılanır. Sünnetin bu yaş döneminde uygulanmasının kastrasyon korkusu olarak tanımlanan cinsel organı kaybetme korkusunu yaratabileceği , çocuğun kendine karşı yapılmış bir saldırı olarak algılayacağı ve bunun da ciddi psikolojik sorunlara neden olabileceği belirtilir .
Nunberg (1947) ise farklı olarak, sünnetin çocuk ruhsallığı üzerinde olumlu etkileri olabileceğini, baba ile özdeşleşimi destekleyebileceğini ve erkeksi dürtüleri uyarabileceğini belirtmiştir.
Cansever (1965), ülkemizde 4-7 yaş arası 12 çocukla yaptığı araştırmada, sünnetin çocuk tarafından onu istismar eden, bazı olgularda tümüyle yok eden bir saldırı olarak algılandığı sonucuna varmıştır. Sünnet sonrasında benliğin güçsüzleştiğini, travma ve kaygı ile etkin şekilde başa çıkma kapasitesinin azaldığını bildirmiştir.
Öztürk (1973), ülkemizde 30 çocuk ile yaptığı araştırmada, sünnet sonrasında 19 çocukta davranışsal ve geçici nörotik bozukluklar ortaya çıktığını bildirmiştir.
Çocukların çok korktuklarını ve hala orda olup olmadığından emin olmak için cinsel organlarını kontrol ettiklerini gözlemlemiştir.
Sünnetin uygulanması için en uygun yaşın doğum sonrası dönem olduğunu, bu olmadığında ise, çocuğun uygulanacak işlemi ve toplumsal değerleri en uygun değerlendirebileceği 7-10 yaş arasında uygulanması gerektiğini belirtmiştir .
Yazar, sünnetin etkilerinin ortaya çıkışında çocuğun sünnete hazırlığının ve sünnet hakkında ne kadar bilgiye sahip olduğunun önemli olduğunu belirtmiştir.
Aldatılarak, zorla tutularak, sünnetin nasıl yapılacağı, toplumsal anlamı ve önemi çocuğa tam anlatılmadan sünnet edilen çocukların, iğdiş olma korkularını bilişsel yönden hazırlıklı çocuklara oranla çok daha fazla yaşadığını öne sürmüştür.
Öztürk, Türkiye’de sünnet olmanın erkeklik ve güç anlamına geldiğini ve sosyal etkilerin sünnetin olumsuz etkilerini sınırlandırdığını vurgulamıştır.
Türkiye’de sünnet olmamanın kabul edilmediğini, erkek çocukların bu durumdan utanç duyduklarını ve kendilerini kusurlu hissettiklerini belirtmiştir.
• Çocuğun yeterince ve gerçekçi bilgilendirilmemesi, kandırılması
• Toplu sünnetler,
• Cerrahi işlem hataları çocukta psikolojik travma,
• Çocukların yaptıkları yaramazlıklar sonrası çevresinin penisinin kesilmesi üzerine yaptıkları tehdit ve şakalar,
Sünnet sonrası olumsuz duyguları, korkuyu ve travmatik etkiyi artıran en öbemli faktörlerdendir.
Yavuz , Demir ve Doğangün 2012, ülkemizde sünnete erkek olmak ve büyümek gibi olumlu anlamlar yüklenmesinin, operasyonun genel olarak çocukların sünnetin sonuçlarını belli oranda anlayabileceği yaşlarda uygulanmasının, nüfusun çoğunun sünnetli olması nedeniyle sünnet olmayan çocuğun kendini farklı hissetme durumunun göz önünde bulundurulduğunda, sünnet olan çocukların bu kültürel işlemden olumsuz olarak etkilenmeyebileceğini öne sürmektedir.