Sürekli Olumsuz Düşünüyorum
Yazar Ömer Faruk Güzelgöz • 7 Haziran 2024 • Yorumlar:
Eski zamanlarda bir öğrenicinin aklına sürekli istemediği düşünceler gelir ve ne yaparsa yapsın bundan kurtulamaz, bu dayanılamaz bir hal alınca ve artık işlerini yapamayacak hale gelince; bu problemini çözebilmek ve bir cevap bulabilmek için, karda kışta kilometrelerce yol yürüyerek bir bilgenin evine gider. Onlarca uğraş sonucunda kapıya gelir çalmaya başlar. Bilge pencereden perdeyi aralar, öğrenciyi görür ve perdeyi kapatarak uğraştığı şeye devam eder, öğrenci ısrarla kapıyı çalar yalvarır, ama hiçbir cevap alamaz. Oralarda kalacak bir yer bulur ve ertesi gün şansını yine dener ancak aynı şey tekrar yaşanır, kapıya vurur ama bilge yine de öğrenciye kayıtsız kalır. Öğrenci döneceği sırada bilge kapıyı açar ve ‘içeri gel’ der. Daha öğrenci söze başlamadan
-
‘Ne için geldiğini biliyorum’ der ve sorular sormaya başlar.
-
Dün sen buraya geldin mi ?
-
Geldim
-
Kapıyı çaldın mı ?
-
Çaldım
-
Ben seni gördüm mü ?
-
Gördün.
-
Peki sana kapıyı açtım mı ?
-
Tabii ki hayır açmadın.
-
Peki seni ben mi çağırdım ?
-
Hayır ben geldim.
-
İşte aklındaki olumsuz düşünceler de böyle. Sen çağırmasan da gelebilir, bunu kontrol edemezsin, kapıyı çalar bir şey yapamazsın, onu görürsün bu da normal. Ama içeri almayabilirsin. Onu kalbinin ve yaşamının bir parçası yapmamayı kontrol edebilirsin.
Peki gerçekten de bu kadar kolay mı ? Dilerseniz yazımızın devamında birlikte değerlendirelim.
Bugünlerde, bir kısmı spritüel yaklaşımlar çok yaygınlaştığı için de olsa, olumlu düşünmeye dair çok sayıda yönlendirme var, insanlar bu konuda daha çok farkındalık sahibi. Acaba ben sürekli negatif konuşan birine mi dönüştüm, acaba fazla mı evham yapıyorum, bir şeyleri akışa bırakmakta zorlanıyor muyum? gibi düşüncelerle kendini değerlendirebiliyor. Nitekim eskiden olumsuz düşünen kişinin düşüncesinin olumsuz olduğundan ve kendine zarar verebileceğinden bile haberi olmazdı. Etrafımızda depresif biri olduğunda karakterine atfeder, o zaten hep böyle biriydi diye düşünerek üzerinde çok durmazdık halbuki artık en azından adını koyabiliyoruz ve bu açıdan bu konuda biraz daha yol aldığımızı düşünebiliriz.
Bu yazımızla adını koymaktan biraz daha ileri gidebiliriz ve bunun nedenlerini şu gibi sorularla araştırabiliriz: Ben hangi konularda, hangi koşullarda, neden olumsuz düşünmeye daha yatkınım ? Çözümü için ne yapabilirim ?
Olumsuz düşüncelerin sebeplerinden biri mükemmeliyetçiliktir. Mükemmeliyetçilik ilk bakışta faydalı ve kişiyi başarıya götüren bir özellik gibi gözükse de aslında bu olumsuz düşüncelerin önemli bir nedenidir, dikkatle bakınca fark edebiliriz ki aslında insanlar başardıkları ne varsa mükemmeliyetçiliğe rağmen başarır. Mükemmeliyetçi biri bir işin içindeyken ve hatta onu planlamaya başladığında bile işin olumsuz taraflarını, karşılaşacağı engelleri, eksik noktalarını, işle ilgili hatalı giden ya da gidecek şeyleri görmeye odaklanır. Bunlar başarı için kulağa mantıklı gibi gelebilir oysa ki buradaki problem mükemelliyetçilerin ‘sadece’ bunları düşünüyor olmasıdır. Hedefe ulaştıklarında ulaştıkları hedef için kendilerini takdir etmediklerinden, hızlıca bir sonraki hedefi düşündüklerinden; uzun yıllar sonra bile geriye baktıklarında hissettikleri tek duygu yetersizlik olur. İyi bir okulu bitirmiş, ortalamanın üstünde para kazanıyor ve iyi bir aile kurmuş olsalar bile. Mükemmeliyetçilik sahip olduklarımızın kıymetini bilmemizi, başardıklarımızı takdir edebilmemizi, geriye bakıp ne kadar yol aldığımızı görebilmemizi engeller. İyi yaptığımız şeyleri küçümseyerek, görmezden gelerek ‘ne yaparsak yapalım’ yetersiz hissetmemize sebep olur. Bu nedenle bir işle ilgili sürekli olumsuz düşünüyor olmamızın sebebi mükemmelden daha azına ‘razı olamam’ diye düşünen tarafımız olabilir.
Sürekli olumsuz düşünüyor olmamızın sebebi ebeveynlerimizle ilgili bir mesele de olabilir. Belki de ebeveynlerinizden birinin şiddetli anksiyetesi vardı ve size bir şey olacağından korkuyordu. Aklına; sizden ayrı olduğu her an ‘korkunç şeyler yaşayacağınız’ düşünceleri geliyordu ve bu düşüncelerden kurtulmak için hep sizinle iletişimde kalmak istiyordu, belki sürekli mesaj atıyordu, arıyordu, dışarı çıkmanıza arkadaşlarınızla vakit geçirmenize izin vermiyordu çünkü kendi içinde katlanamadığı bir anksiyete duygusu vardı ve aslında sizinle iletişimde kalmak buna bulduğu bir çözümdü. Ebeveynin böyle davranmasının nedenleri arasında bağlanma stilinden kişilik profiline kadar birçok şey konuşulabilse de esas vurgulamak istediğimiz nokta ebeveynin bu gibi davranışlarının sizi vekaleten olumsuz düşünmeye itiyor olabileceği gerçeğidir. Çünkü her dışarı çıktığınızda, yalnız kaldığınızda, biriyle tanıştığınızda, bir işe kalkıştığınızda, yeni bir yaşam deneyiminde annenizin ya da babanızın ‘aman kızım dikkat et, aman oğlum iyi araştır, sakın bilmediğin yerlere gitme’ sesleri bir fon müzik gibi yeni deneyiminize eşlik ediyordur. Bu zihninizdeki ‘evhamlı radyo istasyonunun’ her yeni deneyiminiz esnasında sizde hoşlanmadığınız duygular ve düşünceler oluşturması çok normal.
Bir metropolde yaşıyoruz ve tanıştığımız kişiler, bulunduğumuz ortamlar, aldığımız riskler konusunda dikkatli olmamız gerektiği açıktır. Yine de başına kötü şeyler gelen kişiler anneleri evden çıkarken dikkat et demediği için böyle şeyler yaşadığını iddia edemeyiz. Kötülüklerden korunabilmenin yolu anksiyöz bir kişiliğe sahip olmak değil daha bilinçli ve ebeveynlerimizle aslında daha gerçek ilişkiler kurmaktır. Bu şekilde davranan ebeveynler çocuklarına iyi duygular hissettirmediği için çocuklarıyla kuracakları sağlıklı ilişkiler zedeleniyor, istemeden çocuklarını bu kötü deneyimlere daha açık hale getirmiş olurlar. Günün sonunda çocuklar kötü şeyler yaşasa bile ailelerine durumdan bahsedemezler. Diğer taraftan böyle davranan bir ebeveyn kendi anksiyetesini yatıştırmaya çalıştığı için burada bir yardımdan söz edemeyiz, kendiyle bu kadar ilgilenmek zorunda kalan kişinin çocuğuna sunabildiği destek tartışmalıdır.
Bazı kişilerin hayatında spesifik bir problem gözükmeyebilir ama bu kişinin hayatında kendini besleyecek şeyler olmaması da problemdir. Hayatınıza baktığınızda sizi gerçekten iyi hissettiren şeylere vakit ayırıyor musunuz ? Sizi anlayan dinleyen insanlara vakit ayırıyor musunuz ? Bir hobiniz var mı ? Eğer inanıyorsanız, kendinize iyi gelecek şekilde vaktinizin bir kısmını inançlarınıza ayırıyor musunuz ? İlgi alanlarınız ne kadar geniş ? Neleri sevdiğinizi biliyor musunuz ? Gün içinde bir olay karşısında enerjinizi kaybettiğinizde enerji alabileceğiniz bir aktiviteniz var mı ? bu gibi soruların cevapları iyi hissetmek için çok önemlidir.
Tüm dünyadaki ekonomi sistemi ve insanlık olarak geldiğimiz nokta sebebiyle çok fazla çalışıyoruz ancak oyun oynamak da insan doğasının bir parçası ve buna ihtiyaç duyuyoruz. Oyunu size iyi gelen ve iyi hissettiren sizi besleyen şeyler olarak düşünebiliriz. Bir düşünelim: 8 – 10 saat çalıştığımız işten çıkıp; akşam çok da ilgimizi çekmeyen bir şeyler izledikten sonra uyanıp ilk iş elimizde telefon reelslere baktıktan sonra hazırlanıp işe gidiyorsak yılda bir hafta ya da 15 gün yaptığımız tatil stresten uzaklaşmak için ne yazık ki yeterli olmayacaktır. Bir çocuktan aralıksız çalışıp yılda 15 gün oynamasını beklemediğimiz gibi kendi çocuksu yanımıza da böyle bir hayatı reva göremeyiz.
Her gün küçük aralar verme fikrine karşılık ilk aklımıza şu gibi düşünceler genellikle ‘yeterince arkadaşım yok, yeterince param yok, yeterince boş vaktim yok’ gibi olsa da bunları birer bahane olarak görerek kendine vakit ayırma konusunun bir alışkanlık işi olduğunu kabullenmemiz gerekir. Bu bir alışkanlık ve kendi stres durumundaki değişme duyarlı olmakla ilgilidir. Kendimize vakit ayıramıyor olmak negatif bir zihin ve olumsuz düşüncelerin beslenmesi için elverişli bir alan olduğundan şimdi biraz durup çocuksu yanımızı yeterince besleyip beslemediğimizi gözden geçirebiliriz.
Olumsuz düşünce tarzına yatkın olmamızın bir diğer sebebi içselleşmiş suçluluk duygumuz olabilir. Genç yaşta ebeveynlerimiz tarafından sözlü veya fiziksel istismara maruz kalmış olmak, ya da ne yazık ki bir cinsel sömürüye uğramış olmak, şiddetin gürültülü ve süreğen olduğu bir ailede yetişmiş olmak kişilerin suçluluk duygusunu içselleştirmesine ve yaşamlarının bir parçası haline getirmelerine sebep olmaktadır. Böyle durumlarda istismar mağduru için suçluluk duygusu o kadar derinde ve o kadar içerde bir yerlerde yaşamını yönetiyordur ki bu kendisinin normal düşünce sisteminin vazgeçilmez bir parçası gibi hissettiğinden problemin farkında bile olmadan yaşamını sürdürebilmektedir. Böyle kişilerin sürekli kendiyle ilgili olumsuz düşünceler üretmesi ve hayatına hep yanlış yaptığı şeyler üzerinden bakması, hatalarına odaklanması ve bunları kabul edilemez görmesi ne yazık ki olumsuz düşünce döngüsünde takılı kalmasına sebep olabilmektedir. Çoğunlukla daha çok küçükken geleceğin kötü olacağına, sürekli kötü bir olayların yaşanacağına dair bir inanç yerleşmektedir. Ayrıca suçlu hisseden kişilerin kendini cezalandırmaya yönelik davranışlarını ya da cezalandırılacağı türden davranışlara yönelik itkilerini de göz ardı etmemekte fayda vardır.
Olumsuz düşünme nedenlerimizden bir diğeri de belirsizliktir. Bu konuda bilmeliyiz ki bazı olumsuz düşünceler zihnimize açık ve net bir şekilde hoşumuza gitmeyen bir cümle kalıbıyla gelmemektedir. Bazı olumsuz düşünceler zihnimize soru işaretleri şeklinde gelir. Bunlar özellikle bir belirsizliğin içinde bulunduğumuzda kendini gösterse de işin aslı yaşamımızdaki çoğu şey belirsizdir. Bir işe gireriz, iş iyi gidecek mi gitmeyecek mi ? Yeni bir ilişkiye başlarız, bu kişi benim için uygun mu değil mi ? Bir karar veririz, doğru muydu yoksa sonuçları kötü mü olacak ? Zor bir koşulda oluruz ve o koşul iyiyle sonuçlanacak mı yoksa kötüyle mi sonuçlanacak ? Bunların tamamı belirsizlik içeren durumlardır. Bu belirsizlik durumlarında kötü hissediyorsak kendi içimizde fark etmediğimiz bir yerden ‘iş kötü gidecek, bu kişi bana uygun değil, yanlış bir karar verdim, her şey kötü olacak’ şeklinde düşünüyor olabiliriz. Çünkü belirsizlik aslında yalnızca belirsizliktir, içinde bulunduğumuz yeni koşula umutla bakıyor olabilseydik hissettiğimiz duygu da kötü olmayacaktı.
Olumsuz düşüncelerle ilgilenmemizin en önemli sebebi olumsuz düşüncelerin iyi duyguları katletmesidir. Psikoloji kliniklerine insanlar bir şekilde kötü hisleri sebebiyle başvurmaktadır. Eğer bir süredir kendimizi kötü hissediyorsak ve buna bir çözüm bulamamışsak bunun sebebi olumsuz düşüncelerimiz olabilir. İyi hissetmenin temel yapı taşlarından biri olumlu düşünebilme becerisidir.
Finansal stres ve borçluluk durumu da kişinin devamlı olumsuz düşüncelere kapılmasına sebep olabilmektedir. Parayı iyi yönetememek, yanlış adımlar atmak günün sonunda kişilerin bir borç yüküyle karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır. Herkesin dönem dönem borcu olabilir ama yaşamının her döneminde borç yüküyle uğraşan kişilerin gerçek problemleri para olmayabilir. Sürekli parayla ilgili olumsuz düşüncelerle uğraşıyor olsalar bile.
Bazı kişiler bir duygu regülasyonu olarak para harcama davranışı geliştirmektedir, kötü hissetiğinde bir şeyler satın alarak duygu durumunu toparlasa da bu geçici olduğu için sonrasında bu davranışının finansal yüküyle ilgilenmesi gerekmektedir. Güvende hissetmek ve her ay kirayı nasıl ödeyeceğini hesaplamamak en doğal haklarımızdan biri olsa da ne yazık ki böylesi bir tablonun içindeki kişi bir süre sonra yalnızca borç isteme, evden atılma, parasız kalmayla ilgili negatif düşüncelerle uğraşmak zorunda kalmaktadır.
Bu kişilerin finansal durumlarını düzelttiğinde yine aynı döngüye girmesinden anlıyoruz ki problem para değildir, parayla bir şeyler satın alarak görmek istemedikleri duygu esas problemdir. Yine de yalnızca finansal strese odaklanacaksak parayı doğru yönetmenin diğer birçok davranışımız gibi çocuklukta öğrenildiğini belirtmekte fayda vardır. Yetiştiğimiz ortamla birlikte para harcama alışkanlıkları geliştirerek tutumlu olmayı öğreniyoruz. Bunlarla bağımsız gibi görünse de hedef baskısı olan bir işte çalışmak da finansal stresten bağımsız değildir. Hedefi tamamlamazsam küçük düşürülürüm, patronumun gözünden düşerim gibi olumsuz düşüncelerle uğraşan kişiler için iş stresi konusunda daha yapıcı düşünceler geliştirmesine yardım etmek gerkemektedir.
Doğru şekilde yaşanamayan yas olumsuz düşüncelerin bir diğer sebebi. Ne yazık ki yaşam yolculuğunu birini kaybetmeden tamamlamak neredeyse imkansız, günü gediğinde sevdiklerimize, ebeveynlerimize veda edeceğimizi bilsek de bu süreci kabul edemiyor olmak kaybın ardından yas sürecine negatif düşüncelerin eşlik ettiği bir tabloya dönüşüyor. Bazı kişilerin yas sonrası panik atak, kronik suçluluk duyguları ve depresyon belirtileri yaşadığını görüyoruz, burada kayıpla ilgili düşünceleri yeniden yapılandırmak gerekiyor, eğer bu kişiyle ve vefatıyla ilgili çözümlenmemiş bir travmamız varsa aynı ölçüde olumsuz düşüncelere kapılabiliyoruz.
Bazı durumlarda insanların yeteneklerini ortaya koyamaması, kendini ifade edememesi, üretememesi sebebiyle olumsuz düşüncelere kapılabilmektedir. Herhangi bir konuda yeteneği olan bazı insanların kendilerini ifade ettiklerinde o korkuyu aştıklarında, ve bunun için bir şeyler yapmaya başladıklarında daha olumlu bir düşünce yapısına hızlıca geçtiklerini gözlemleyebiliyoruz. Bu gibi tablolarda kişi olumsuz düşünerek yarattığı stres sayesinde harekete geçtiği için olumsuz düşüncelere katlanıyor ve bu düşünceleri hayatında tutuyor olabilir.
Ruminasyon kişilerin gerçekle ilgisi olmasa bile sürekli zihnine gelerek kendisini taciz eden, bazen uykuya geçmeden önce şiddetini arttırarak uyumayı engelleyen, bazen gün içinde kişinin işine odaklanmasını engelleyecek kadar artabilen takıntılı düşüncelerdir. Bu kişiler obsesif kompülsif kişilik ya da obsesif kompülsif bozukluk ismindeki bir anksiyete bozukluğu sebebiyle bu durumu yaşadıkları için, temeldeki bu problem çözüldüğünde zaten ruminatif düşüncelerden de kurtulacaklardır.
Sonuç olarak bir şeyleri anlamlandırmak için geliyor bu düşünceler, başına kötü bir şey gelecek diyor olabilir, geçmişteki kötü şeyleri söylüyor olabilir, gelecekte yapacağın kötü şeyleri bildiriyor olabilir. Ama her ne sebepten olursa olsun bu düşüncelerin ısrarla orada durması -kötüyü düşünürsem gerçekleşmez- gibi bir inancımızdan da kaynaklanabilir.
Olumsuz düşüncelere kapılıyor olmamızın birçok sebebi vardır. Sadece olumsuz düşünme problemim var ve bunu çözeceğim diye düşünmek ya da olumlu düşünmeye çalışarak bu problemden kurtulabileceğimize inanmak biraz naif bir yaklaşım olacaktır, böylesi bir yaklaşım her zaman gerçekliği yansıtmayabilir. Eğer tek şikayet olumsuz düşünme gibi geliyorsa düşünmekten kaçındığınız ve görmemeyi tercih ettiğiniz bir deneyiminiz, kabul etmekte zorlandığınız bir yaşam koşulunuz olabilir. Kaydın başında anlattığım bilgenin kapıdan içeri almamayla çözüm ürettiği olumsuz düşünceyi içeri almamanın ilk basamağı onu görmek, anlamak ve adını koymaktır. Özetle: Nerede, ne zaman, hangi koşullarda ve ne konuda olumsuz düşündüğümüzü tespit etmek, onu içeri almamak için iyi bir başlangıçtır. Bir şeyin neden orada olduğunu bilmek, tıpkı bilgenin hikayesi gibi onu içeri alıp almama konusunda bize bir seçim şansı verecektir.
Klinik Psikolog
Ömer Faruk Güzelgöz