Bugünün Çocuklarının Ebeveyni Olmak
Yazar Rabia Ünsaldı Köle • Psikolog • 5 Ağustos 2021 • Yorumlar:
Bugünün Çocuklarının Ebeveyni Olmak
Birçok anne ve babanın amacı, öncelikle sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirebilmektir. Çocuklarınızın özgüvenli, karşılaştıkları problemleri çözebilen, sosyal becerileri gelişmiş, başarılı ve saygılı çocuklar olmalarını sağlamak için her anne ve baba gibi uğraşıyorsunuz. Onları daha iyi anlayabilmek ve onlara daha sağlıklı davranabilmek amacıyla birçok kitap okuyor, uzmanları takip ediyor hatta belki de bir pedagog ya da psikologtan yardım alıyorsunuz.
Çocuklarınıza elinizden gelenin en iyisini, en güzelini vermeye çalışmanıza, onlara sizin sahip olmadığınız maddi-manevi olanakları ve anne baba tutumlarını sunmanıza rağmen, onları düşündüğünüz ya da beklediğiniz gibi yetiştiremediğinizi düşünüyor ve endişeleniyor olabilirsiniz.
Ebeveynlerle yapılan görüşmelerde birçok anne ve babadan sıklıkla duyduğum şu cümleleri belki sizler de içinizden bir çok kez geçirdiniz:
“Biz anne baba olmayı beceremedik galiba!”
“Her şeyi yapıyoruz, bir türlü mutlu olmuyor. Sürekli mutsuz, yüzü asık.”
“Çocuğumuza paylaşmayı, başkalarını düşünmeyi , kıymet bilmeyi öğretemedik.”
“Sorumluluklarını bir türlü yerine getirmiyor, ödülü de cezayı da umursamıyor. ”
“Nerede yanlış yaptığımızı bilmiyoruz?”
“Onun için bu kadar uğraşıyoruz, ama bu emeklerimizin onun için hiç anlamı yok gibi davranıyor.”
Neden mi?
Öncelikle , çocuklarımızı çocuk odaklı aile yapısında yetiştiriyor olmamız nedeniyle düşünce, duygu, beklenti, davranış, saygı vb. bir çok özellik açısından bizlerin çocukluğundan çok farklı olmaları nedeniyle onları anlamakta zorlanıyoruz.
1970’li yıllar ve sonrasının çocukları yani bugünün ebeveynleri olan bizler, ebeveyn merkezli ailelerde büyüdük. Ailemiz bize değil, bizler ailelerimizin yaşamına uyum sağladık. Örneğin, okulumuz evimize uzaksa arkadaşlarımızla birlikte yürüyerek okula giderdik. Hiç birimizin ailesi daha yakına taşınmaz ya da okul değiştirmezdi. Arkadaşımızla kavga ettiğimizde ailemiz arkadaşımızla ya da ailesiyle görüşmeye çalışmaz ya da duruma müdahale etmezdi. Bir topumuz ya da bisikletimiz varsa bir tane daha alınmazdı ve onu da arkadaşlarımızla ortak kullanırdık. Bunlarla beraber, sorumluluklarımızı bizlere çoğu zaman kimse söylemedi. Söylenmesine gerek bırakmadık. Sanki bizden beklenen her şeyi biliyorduk ve bu beklentilere göre davranıyorduk. Bir bakış, bir ima çoğu zaman yetiyordu. Annemizin bir göz hareketi misafirin yanında nasıl davranacağımızı anlamamıza, babamızın tek bir kelimesi ısrar etmememiz için yeterli oluyordu. Okula gitmemek , ödev yapmamak, okul giysilerine ve kurallarına özen göstermemek, sevmediğimiz yemeklerin yerine sevdiklerimizi tercih etmek ya da o gün yapılan yemeği yememek gibi kavramların varlığı bile yine bir çoğumuz için söz konusu bile değildi. Arkadaşlık sorunlarıyla kendimiz başa çıkıyor, ödevlerimizi kendimiz yapıyorduk. Akşam hava karınca ya da babamız eve gelmeden eve gitmemiz gerektiğini biliyorduk. Bizlerin çoğu oyuncak, araç-gereç ve ya giysi gibi isteklerimiz için ısrar etmeyi dahi düşünmezdik. Ailemizin bizim için aldığı bir çift ayakkabı, doğum günü ya da karne hediyesi mutlu olmamız için yeterliydi. Sevinçten nasıl teşekkür edeceğimizi bilemezdik. Ailemizden bir şey alınmasını isterken defalarca düşünürdük. Paramızın olup olmadığını ya da ekonomik bir sıkıntıya neden olup olmayacağımızı düşünerek isterdik hatta söylemez beklerdik, sabırlı çocuklardık. Maddi rahatlık içinde büyüsek bile bizler pek bir şeyler talep etmeyen çocuklardık. Ebeveynlerimizin davranışlarını, yapmaları gerekenleri sorgulasak bile çoğunlukla bunları ifade etmeyen, eğer ifade edeceksek son derece saygılı bir şekilde ifade eden çocuklardık. Bir çoğumuz ergenliği/ ergenlik dönemini çocuklarımız gibi sıkıntılı, stresli ve ailemizi zorlayacak şekilde yaşamadık. Hatta ergenlik kavramını çevremizden ya da kendi çocuğumuz ergenliği yaşarken fark etmeye ve öğrenmeye başladık. Bunlar gibi daha nice farklılıklarımızı sıralayabiliriz. Olumlu ya da olumsuz koşullara rağmen bizler mutlu çocuklar olduk ya da olmaya çalıştık. Ayrıca, ailelerimiz, orada olduklarını bildiğimiz, her durumda ve koşulda arkamızda olacaklarını hissettiğimiz ama her an günlük yaşamımıza karışan ve içinde olmaya çalışan anne ve babalar değillerdi. Bizler daha özgür çocuklar ve gençlerdik.
Şimdi ise aile yapıları, anne ve baba rolleri, aile içindeki ekonomik sorumluluklar ve paylaşımlar kısacası toplumsal koşullar çok değişti. Bununla birlikte çocuk büyütme tarzı da değişti. Anne baba merkezli aile yapısından çocuk merkezli aile yapısına doğru evrildik. Bu değişimin, çocuklarımızın gelişimleri açısından elbette oldukça olumlu yanları oldu. Örneğin, çocuklarımız aile içinde daha rahat bir şekilde istek ve düşüncelerini ifade edebiliyorlar; düşünce ve duygularını rahatça paylaşabiliyorlar. Böylece, birey olduklarını daha erken keşfetme şansına sahip oldular. Bununla beraber, çocuklarımızda mevcut olan ve biz ebeveynlerin anlamakta zorlandıkları, çoğunlukla bizi şaşırtan ve ne yapacağımızı bilemediğimiz, olumsuz olarak değerlendirdiği değişimler de kaçınılmaz olarak ortaya çıktı. Çünkü, birçok şeyi çocuklarına göre yapmaya çalışan, bunun için kendisini ve koşullarını zorlayan ebeveynler olduk. En önemlisi, çocukların yapması gerekenleri onların yerine yapan, onlar yerine düşünen ve hisseden ebeveynler olduk. Örneğin, sınıfta mahçup olmasın ya da düşük not almasın diye ödevini biz yapıyoruz, arkadaşının I-pad I var yanında kendisini kötü hissetmesin diye hemen ona da alıyoruz, üzülmesin diye hastalık, kaza, ölüm vb. yaşam olaylarını söylemiyoruz ya da bu olaylar hiç yaşanmamış gibi normal davranmaya çalışıyoruz.. Bunlar gibi daha birçok örnek verilebilir. Bunların sonucunda ise, çocuklarımız duygusal daha zayıf, problem çözme ve zorluklarla baş etme becerileri yetersiz ve yetişkin desteğine ihtiyaç duyan çocuklar oluyorlar.
Acaba, çocukları hayatımızın merkezine koymanın dozunu biraz kaçırdık mı? Her şeyi ayaklarına sunarken, isteklerini yapmaya çalışırken hatta daha fazlasını sağlayarak onların düşünmesini, çözüm yolları bulmasını böylece sorumluluklarını fark edip üstlenmelerini, paylaşmalarını, karşısındakileri düşünmeyi öğrenmelerini mi engelledik? Bir başka ifadeyle, çocuklarımızın bu konularda deneyim kazanmalarını engelleyerek, onların gelişimlerini mi törpülüyoruz diye düşünmek pek de yanlış olmasa gerek.
Çocuklarımızı anlamakta ya da yetiştirirken zorlanmamızda rol oynayan önemli bir diğer konu ise çocuklarımıza dair beklentilerimiz ve planlarımız olmasıdır. Her anne baba çocuk sahibi olmadan önce aklında tasarladığı bir çocuk profiline sahiptir. Çocuğu olduğunda ise, o tasarladığı çocuğa sahip olduğunu zannederek o çocuğu yetiştirmeye gayret eder. Ona ilişkin hedefler belirler ve sahip olduğu çocuğundan tasarladığı çocuktan beklediklerini karşılamasını ister. Çocuğunuza yönelik beklentilerinizin size ait olduğunu, sizin istekleriniz olduğunu ve çocuğunuzun bunlardan sorumlu olmadığını farketmelisiniz. Bir başka deyişle, çocuğunuzun planladığınız, hayalini kurduğunuz çocuk olmadığını ve olmayacağını bilmelisiniz. O nun sizden farklı bireysel özelliklerinin , düşünce ve hayallerinin olacağını gözden kaçırmamalısınız Örneğin, siz çocuğunuzun çok iyi bir sporcu ya da çok başarılı bir cerrah olmasını istiyor olabilirsiniz. Bunun için disiplinli, planlı, düzenli bir çocuk olmasını, akademik başarısını yüksek tutmasını bekleyebilirsiniz. O ise biraz dağınık ve rahat bir kişilik yapısında olabilir ya da tiyatroyla ilgileniyor olabilir. Eğer kendi beklentiniz doğrultusunda onu zorlarsanız, size karşı gelen, sizinle çatışan ya da içine kapanık, hedefi olmayan ve mutsuz bir çocuk olması kaçınılmaz olur.