Toplumumuzda “Öksüz ve Yetim” Çocuklarımız

Yazar Zehra BiniciPsikolog • 26 Kasım 2021 • Yorumlar:

TOPLUMUMUZDA “ÖKSÜZ VE YETİM” ÇOCUKLARIMIZ
“Eğer Kalbinin Yumuşamasını İstiyorsan Fakiri Doyur, Yetimin Başını Okşa.” ( İbn-İ Hanbel )
Toplum hep aynı fertlerden oluşmuyor. Bu toplumda yaşlılarımız var. Kadınlarımız var. Hastalarımız ve çocuklarımız var. En önemlisi yetim ve öksüz çocuklarımız var. Bu açıdan baktığımızda bir kesimin güçlü olduğu diğer kesimin ise yardıma, ilgiye muhtaç olduğu ortaya çıkıyor. Bu gerçekten hareket ederek sağlam bir toplumsal bünyeye sahip olmak istiyorsak, erdemli bir toplum olmak istiyorsak bu zayıf kesime sahip çıkmamız gerekiyor.
Dünyanın en büyük sevgilerinden olan anne ve baba sevgisinden mahrum kalan toplumumuzun bağrı yanıkları olarak bilinen yetim(annesi ölmüş) , öksüz (babası ölmüş ) ve çeşitli nedenlerden dolayı mağdur olmuş çocuklarımız için seferber olmak insani görevlerin en başında yer almalıdır.
Yetim ve öksüzlere karşı sorumluluklarımızı maddî ve manevî olarak iki kısımda ele alabiliriz: Maddî sorumluluklarımız yetim ve öksüzlerin malını ve canını korumak; beslenme, giyinme, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak Manevî sorumluluklarımız ise, yetim ve öksüzün psikolojik gelişimini ilgilendiren her eylemi içerir. Şefkat dolu davranışlar sergilemek, sevgi dolu bir ortam hazırlamak, eğitimiyle ilgilenmek, dinî bilgiler vermek, güzel bir ahlâk kazandırmak vb. şeklinde ifade edilebilir.
Öksüz ve yetimlerin öncüsü, Sevgili Peygamber Efendimizdi. Daha küçük yaşlarda hem baba hem de annesinden ayrı büyümek zorunda kalmıştı. Efendimiz, hayatı boyunca öksüz ve yetimlere sahip çıkmaya, her zaman onlarla birlikte olmaya çalışmıştır. O’nun bu sünnetini, bugün devam ettirmek her şeyin üstündedir.
ÖLÜMÜN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Sevdiklerin ölümü insan yaşamdaki en zor ve stres dolu yaşantıdır. Anne-baba kaybı nedeniyle yas yaşayan bir çocuk için, bu deneyim daha da güçleşebilir. Gelişim dönemdeki farklılıklar çocuklarda ölümün anlamına ilişkin kavramsal anlayışları farklıklarını barındırır.
Çocukta yasın görünümü ve sonuçları, ölüm olayına şahit oluşuna, ölümle ilgili kavramlarının gelişimine bağlıdır. Öksüz ya da yetim çocuğun davranışları ölen ebeveynin cinsiyeti, diğer ebeveynin yeniden evlenip evlenmemesi ve başka kardeşlerin varlığına bağlı olarak değişiklikler gösterir. Çocuğun öksüz ya da yetim kaldığı yaş tepkilerde farklılıklara neden olur. Yaş dilimlerine göre tepkileri ele alırsak: İki yaşından küçük bebekler ölümle ilgili herhangi bir kavramı anlamazlar. Küçük çocuklar için ölüm, gündelik hayatta var olan birinin artık orada olmaması kadar basit bir anlama gelmektedir. İki- İki buçuk yaşındaki çocukların ölümle ilgili fikirleri çok belirsizdir. 7 yaş öncesinde sonuç pek ağır değildir. Çocuk küçüktür ve ebeveynin yerine gelecek birini kabul edebilir. 7–10 yaş arasında kaybı kabullenme daha zor karşılanır. Çocuğun mutsuzluğu açıkça görülür. Olaya karşı çıkmak ister. Bunun sonucu olarak da gerçekten kaçma, hayallere sığınma belirtileri ortaya çıkabilir. 10 yaş sonrasında tepkiler yetişkinlerinkine benzer niteliktedir.

ÖKSÜZ YA DA YETİM ÇOCUĞUN DAVRANIŞLARI
Çocuğun yaşamında önemli bir yer tutan sevgi objesini yitirme duygusal sorunları da beraberinde getirir. Bu durumu daha da karmaşık hale getiren, çocuğun soyutlama yeteneğinin henüz gelişmemiş olmamasından kaynaklanan ölümün niteliğini anlayamamadır. Bu nedenle, çocuğa açıklama yapılırken yanlış izlenimler oluşmamasına dikkat edilmelidir. Ölülerin yok olmadığı, başka bir dünyaya gittiği şeklindeki açıklamalar, çocuğa ebeveyninin geri döneceği inancını verebilir. Herkesin öleceği, buna çeşitli faktörlerin neden olabileceği ( hastalık, kaza vb.) açıklamaları, çocukta ölüm korkusu meydana getirebilir.
Ebeveyninden biri ölmüş çocuklarda problem zihinsel ve duygusal olmak üzere iki yönlüdür. Çocuğun duygusal tepkileri gelişim düzeyine, ölen ebeveyn ile olan ilişkilerine, ölüm koşullarına ve ailenin tepkisine bağlı olarak farklılık gösterir. Aşırı ağlama, üzgün ve mutsuz görünme, taşkınlık, gerileme davranışları, aşırı yemek yeme, dışkı kaçırma gibi davranış ve uyum problemleri yaşanabilir.
Ölüm karşısında çocuklarda iki tepki görülür: Terk edilmişlik düşüncesi ve suçluluk duygusu.
Terk edilmiş düşüncesi çocukta uyumsuzluk, yalnızlık, boşluk duyguları oluşturur. Çocuk kendisinin ve diğer aile üyelerinin ölüp ölmeyeceğini sorgulamaya başlar. Suçluluk duygusu ise daha çok gizlenir yada çok güç dışa vurulur. Çocukta sürekli cezalandırılacağına dair endişe vardır. Bu duruma gece korku ve kabusları eşlik edebilir.
Okul öncesi dönemde yaşanan kayıplardaki en büyük tehdit ; çocuğun bırakılma , terkedilme , sevilmeme durumlarıyla ilgili yaşadığı yoğun kaygıdır. Kayıpta yaşanan terkedilmişlik ve özlem duyguları ise bu sürecin doğal parçalarıdır ve çocuğun bakımını üstlenen kişilerin bu süreçte ellerinden geleni onları incitmeden yapmalıdırlar.
ÖLEN EBEVEYNİN CİNSİYETİ
Ölen ebeveynin cinsiyetine göre çocuğun tepkileri değişebilir. Çocukla aynı cinsiyetteki ebeveynin öldüğü vakalarda suçluluk duygusu daha belirgindir ve depresif belirtiler veya savunma amaçlı davranış bozuklukları sıkça görülür. Cinsel özdeşim sorunları ortaya çıkabilir. Ölen karşı cinsi ebeveyn ise ölenin sürekli hayali söz konusudur. Çevre tarafından ebeveynin kötülenmesi durumunda, çocuk öfkelenir.
Ebeveynin yeniden evlenmesi önemli bir problemdir. Kız çocuklarının üvey anneyi kabullenmemesi onun babasının sevgisini elde etmesini kabullenme, annenin yerini almasını hoş görmesi çok güçtür. Üvey baba daha kolay kabul edilir çünkü anne sevgisi ile durumu düzeltmeye çalışır. Yinede erkek çocukların karşı çıkışları
Aile ortamının sıcaklığından uzakta şefkatli ortamlarda yaşamayanlar kendilerini yalnız hissederler ve ümit duyguları gelişemez. Bireyde büyüme ile ilgili hormon ve enzimlerin üretimi için kendisini güvende hissetmesi gerekir.
Kendisini güvende hissetmeyen kişilerin beyinleri strese neden olan hormon ve enzimleri üretirken savunma mekanizmalarını kullanma yeteneğini azaltır. Bu durum uzun sürerse büyüme hormonu üretimini baskılanır ve çocukların gelişmeleri yavaşlar. Ani ölümler ortaya görülebilir.
Çocukluk depresyonlarının artması ve ani ölümlere neden olan şefkat yoksunluğu yetimin ruh durumunu anlamamızı sağlamalı. Yetimlere sevgi dolu bir bakış, tebessüm, birkaç güzel söz ve başını okşama; sevginin dışa vurumu olarak yaşamsal önemi olan davranışlardır. Aynı zamanda şefkat davranışı sergileme kişiyi de iyi hissettirir ve iyilik yapan insanda da mutluluk ile ilgili hormon ve enzimleri salgılanır. Çift yönlü yararı olan yetime şefkat etmenin meditatif bir eylem olduğunu bile söyleyebiliriz.
Yetim ve öksüz çocuklarımıza sesleniyorum. Siz asla üzülmeyin. Çünkü bu toplum, bizler sizin anneniz, sizin babanız. Bizim mensubu olduğumuz medeniyet ve din yetimler, öksüzlerle ilgili çok sayıda emirler içeriyor ki Kutsal kitabımıza baktığınızda birçok yerinde yetimler ve öksüzlerin korunması ve kollanması yönünde emirlerle muhatabız. Bizde toplumun ferdi olarak bu emirlere riayet etmek zorundayız. Yetimler ve öksüzlerimizi korumakla yükümlüyüz. İçinizi ferah tutun…
Sevgi dolu yuvanızda ailenizle neşeli, mutlu ve huzurlu anlar geçirmeniz dileğiyle…
 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Zehra Binici Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)