Travma

Yazar İlayda KamçıPsikolog • 17 Mart 2022 • Yorumlar:

Travma, genellikle, onları yaşayan bireyler için psikolojik olarak yıpratıcı olan baş edilmesi zor olaylar olarak düşünülür. (Briere ve Scott, 2006; Straussner ve Calnan, 2014). Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve akut stres bozukluğu için travmatik olayı oluşturan sebepleri şu şekilde belirlemiştir: gerçek veya ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya doğrudan deneyim yoluyla cinsel ihlale maruz kalma ya da buna tanık olma, yakın bir arkadaşın veya aile üyesinin böyle bir olay yaşadığını öğrenme veya travmatik olaylarla ilgili rahatsız edici ayrıntılara tekrar tekrar maruz kalma (işle ilgili olmadıkça elektronik medya, televizyon, filmler veya resimler aracılığıyla değil). DSM-5 (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2013), Bireylerin travmatik stresörlere tepkileri değişir; bazılarında bu deneyim şiddetli travma reaksiyonları ve TSSB geliştirirken, diğerleri aynı olaya maruz kaldıklarında çok az tepki verirler. Bireyin travma öncesi özellikleri ve deneyimleri, travmatik olayın doğası ve şiddeti, bireysel algılar ve travma sonrası deneyimler gibi çeşitli faktörler etkileşim halindedir ve travma tepkisinin gelişmesine katkıda bulunur (Straussner ve Calnan, 2014). Aslında, çoğu birey yaşamları boyunca travmatik bir stresör yaşar (%56) ve çok azı (%8) TSSB geliştirir (Kessler ve ark., 1995). Travmatik stresörler yaşayan bireyler, kronik ve patolojik ya da gecikmiş tepkiler yaşayabilirler. Bunun haricinde potansiyel olarak travmatik bir olaya maruz kaldıktan sonra bu bireyler dayanıklılık sergileyebilir ve hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilirler (Bonanno, 2004). Bireyler bir ay içinde düzelen akut stres bozukluğu yaşayabilir, daha şiddetli TSSB geliştirebilir veya depresyon, anksiyete, disosiyasyon ve madde kullanımı gibi başka bozukluklar ve semptomlar geliştirebilirler (Kolk, 2005; Wiechelt, 2014; Wiechelt ve Gryczynski, 2012). Çocukluk çağında yaşanılan travmaların ise madde bozuklukları (Zhang ve ark., 2020) ile kumar (Horak ve ark., 2020), internet kullanım bozukluğu (Grajewski ve Dragan, 2020; Kircaburun ve ark., 2019) gibi davranışsal bağımlılıklarla ilişkisi olduğunu söylemek mümkündür (Dalbudak ve ark., 2014; Evren ve ark., 2019).

BAĞIMLILIK

TDK bağımlılığı bağlı olma durumu olarak açıklamıştır. Bağımlılık için bir başka tanım da Who tarafından “Bir madde veya madde türünün kişi için önceden değerli olan davranışlarından öncelikli hale geldiği psikolojik, davranışsal ve bilişsel fenomen kümesi” olarak yapılmıştır (2018). Bağımlılık bir beyin hastalığı olarak değerlendirilmekte olup içinde “tolerans, yoksunluk, başarısızlıkla sonlanan bırakma denemeleri, zarar görmeye karşın kullanmaya devam etme, kullanma isteği, zamanın büyük bölümünü ayırma, kontrol kaybı” gibi kavramları barındırmaktadır (Ögel, 2017), (Hollander, 2012). Dışarıdan vücuda madde almak bağımlılık için akla gelen en yaygın düşünce olsa da kumar, seks ve internet gibi davranışsal bozukluklar ödül mekanizması sistemini etkileyerek bağımlılığa yol açan etkenler arasında yer almaktadır (Greenfiel, 1999), ( Ögel, 2017), (Griffiths, 2000).










 

BÖLÜM 2

  2.1. TRAVMANIN ETKİ ETTİĞİ BÖLÜMLER

   2.1.1. BİLİŞSEL ETKİLER

        Çocuğun travmatik deneyimleri nasıl anlamlandırdığını, çocuğun bilişsel gelişim aşamasındaki farkındalığına bakarak değerlendirmiştir. Piaget'nin benmerkezcilik anlayışının, çocuğun olayların nedenselliğini tercüme etmedeki en büyük etken olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle, çocukların mağduriyetleri için kendilerini suçlamaları muhtemeldir ve üzücü olaylar, bu olayların tekrarlanmasından korkmalarına neden olabilir. Mağdur çocuklar, travmatik anılara ve düşüncelere karşı savunma geliştirebilirler. Çocuklar ve ergenler, travmatik bir olay hakkında düşünmekten kaçınmak, olay üzerinde hâkimiyet veya kontrol kazanmak için çeşitli savunma işlevlerini kullanabilirler. Bu durum da hafıza bozukluğu meydana gelmesine neden olabilir. Bu da entelektüel işleyişi veya şimdiki zamanda performans gösterme veya geleceği düşünme yeteneğini etkileyebilir (Mowbray,1988). Travmatize olmuş çocuklar dayanılmaz, müdahaleci düşünceler veya görüntüler yaşayabilirler. Genellikle, kendilerine belirli bir olayı hatırlatan durumlardan, insanlardan veya nesnelerden kaçınırken bilinçli olarak onları bastırmaya çalışırlar (Pynoos ve ARK., 1987; Terr, 1984). Olayı unutmak veya anımsatıcılardan kaçınmak için çeşitli savunmaların kullanılması, genellikle travmatize edici durumların temel deneyimi olan ezici çaresizlik duygularına karşı korunmaya yardımcı olabilir (Van der Kolk, 1987). Travma geçirmiş erkek çocuklar özelinde öfkenin içselleştirilmesi ve saldırganlarla özdeşleşme savunmalarını kaydetmiş (Pynoos ve Eth, 1984); kızların ise umutsuzluğu ve çaresizliği içselleştirdiğini ve mağdurlarla özdeşleştiğini gözlemlemiştir (Green, 1985; Terr; 1985; Wohl ve Kaufman, 1985).

   

2.1.2. DUYUŞAL ETKİLER

        Çoğu araştırmacı, çocukların travmadan sonra strese iki yoldan biriyle tepki verdiği konusunda hemfikirdir: ya anksiyete ve hiperaktivite ile aşırı tepki veren bir modda ya da hem sosyal hem de duygusal olarak aşırı tepki veren ve geri çekilen bir modda tepki vermektedirler (Horowitz, 1976; van der Kolk, 1988; Zimrin, 1986). Örneğin, travma geçirmiş çocukların duygusal değişkenlik sergiledikleri gözlemlenmiştir (Nurcombe, 1986; Simonds ve Glenn, 1976); Bu çocukların, öfke ve sinirlilik duygularını ifade etme olasılıkları daha yüksektir (Pynoos ve Nader, 1988; Pynoos ve ark., 1987); ve “duyguları düzenleme yetileri azalmıştır” (van der Kolk, 1987). Benzer şekilde, duygularını kısıtladıkları veya duygularını ifade etme ve deneyimleme konusunda yetersizlik gösterdikleri (Doyle ve Bauer, 1988; Green, 1985; Holaday, Armsworth, Swank ve Vincent, 1992) gözlemlenmiştir.

 

    2.1.2. DUYGUSAL TEPKİLER

        Çeşitli travma biçimleri yaşayan çocuklar üzerinde yapılan çalışmalardan çok sayıda duygusal tepki bildirilmiştir. Travmatize olmuş çocukların genel olarak yüksek bir kırılganlık duygusu ve çevresel tehdide karşı duyarlılık gösterdikleri gözlemlenmiştir. Yani hem olayın hatırlatıcılarından hem de olayın araya giren düşüncelerinden veya imgelerinden olayları duygusal olarak yeniden deneyimleme eğilimindedirler (Rosenheck ve Nathan, 1985; van der Kolk, 1987b). Bu çocukların ve ergenlerin strese karşı daha düşük toleransa sahip olduklarını ve genel olarak daha bunalmış hissedebileceklerini bulmuşlardır (Holaday ve ark.,1992). Çocuğun travma sırasındaki gelişim düzeyi, duygusal tepkiyi belirlemede önemli bir faktör gibi görünmektedir. Örneğin, iki yaşından önce istismara uğrayan çocuklar altı yaşına kadar öfke ve üzüntü göstermiş; istismar gerçekleştiğinde dört ila altı yaşlarındaki çocuklar ise sinirlilik, kaygı, zorlanma ve geri çekilme sergilemişlerdir (Erickson ve Egeland, 1987; Howes ve Espinosa, 1985). Bununla birlikte, aşağıdaki bölümde tartışıldığı gibi, genel olarak travmaya verilen tepkilerin çeşitliliği, tetikleyici olaydan bağımsız olarak benzerdir. Söz konusu çocuklarda depresif reaksiyonlar, aşırı ağlama, keder ve anhedoni gibi tepkiler tespit edilmiştir (Milgram ve ark., 1988).

 

  2.1.3. SUÇ VE UTANÇ

        Terr (1984) ve Zimrin (1986), inceledikleri çocukların, başkalarının yaşamadığı zorlukları yaşamalarından kaynaklı aşırı suçluluk ve utanç yaşadıklarını bulmuşlardır. Ayrıca, travmatize olmuş çocuklar bu durumlardaki davranışlarını sert bir şekilde değerlendirmiş, utanç ve kendini suçlama deneyimlemişlerdir (Holaday ve ark., 1992; Terr, 1984; Zimrin, 1986). Bu çocuklar sıkıntı, çaresizlik ve güçsüzlük duygularını deneyimlemişlerdir. travma geçirmiş çocukların çizimlerini analiz ederken, çizimlerin “çaresizlik, güçsüzlük, parçalanma, depresyon, öfke ve kaygı duygularını yansıttığını” ifade etmişlerdir. Bu çocukların, sosyal izolasyon belirtileri, güven eksikliği ve kişilerarası temastan genel bir korkuyla kaçındıkları gözlemlenmiştir. (Wohl ve Kaufman, 1985),  Diğer araştırmacılar (Milgram ve ark., 1988; Pynoos ve ark.,, 1987; Zimrin, 1986), olayla ilgili korkutucu düşüncelerin, anında kaygı, rahatlayamama, çaresizlik, umutsuzluk ve korku duygularını ortaya çıkarabileceğini belirtmişlerdir. Holaday ve arkadaşları (1992), karar vermedeki pasifliğin, travmatize olmuş çocukların hayatlarını etkilemek için güçsüzlük duygusundan kaynaklanabileceğini belirtmişlerdir.

 

    2.1.3. BENLİK ALGILARI

        Birçok çalışma, travma geçirmiş çocuklar ve ergenler arasında benlik algılarında veya kendine yönelik duygularda değişiklikler olduğunu belgelemiştir. Bunlar, düşük benlik saygısı, zayıf benlik kavramı ve olumsuz beden imajını içerir (Kinard, 1980; Oates ve ark., 1985; Tong ve ark., 1987). Çeşitli travma gruplarında da özgüven eksikliği belgelenmiştir (Armsworth & Turboff, 1990; Holaday ve ark., 1992). Diğer araştırmalar, travmatize olmuş çocukların, kendilerini değersiz hissettiklerini ve kaderlerini hak ettiklerine inandıklarını bulmuştur (Doyle ve Bauer, 1988; Terr, 1988; Zimrin, 1986). Travmatize olmuş çocukların çevresel tehdide karşı aşırı bir savunmasızlık ve duyarlılık duygusu geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Bu duygular fiziksel hatırlatıcıların yanı sıra içselleştirilmiş düşünce ve imajlardan kaynaklandığı belirtilmiştir. (Rosenheck ve Nathan, 1985; van der Kolk 1987). Bu çocuklarda, kayıtsızlık, geri çekilme ve düşük motivasyon duyguları da bildirilmiştir ve bunlar olayları kontrol edememe algısına boyun eğmenin kanıtı olabilir (Eth ve Pynoos, 1984; Mowbray, 1988). Korkular ve savunmasızlık duyguları, çocukların kişisel güvenliği ile sınırlı değildir. Aile üyelerinin güvenliği konusunda aşırı korku ve endişe Pynoos ve arkadaşları tarafından belgelenmiştir. (1987). Travma yaratan olayları izleyen birçok davranışsal tepki örüntüsü belgelenmiştir. Travmatize olmuş çocukların akranlarına (Burke ve ark.,, 1982; George & Main, 1979; Hoffman-Plotkin ve Twentyman, 1984), ebeveynlere, öğretmenlere ve otorite figürlerine karşı saldırganlık sergileme olasılıklarının daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. (Friedrich, 1987; Kinard, 1980); Bu çocuklar hayvanlara karşı şiddet eğilimli olabilirler (Friedrich ve ark.,1988; Friedrich ve Reams, 1987). Ayrıca, yaşıtlarına göre kendilerine daha fazla zarar verme eğilimleri vardır (Green, 1983; Zimrin, 1986) ve aşırı uyum güçlükleri gösterebilirler (Farber ve Joseph, 1985). Kimyasal olarak bağımlı hale gelmeleri daha olasıdır (Cavaiola & Schiff, 1988); antisosyal veya suç faaliyetlerinde bulunmaları olasıdır (Frederick, 1985; McCormack ve ark.,, 1986; Shore, Tatum ve ark., 1986); nesiller arası istismar sergilemek (Gelardo & Sanford, 1987); ve fuhuş yapmak (James & Meyerding, 1977) ve kaçak davranışlarda bulunmak da bu davranışlardan bazılardır (Rimza & Berg, 1988).

 

    2.1.4. FİZYOLOJİK-SOMATİK ETKİLER

        Van der Kolk (1988), travmanın hem ruhu hem de bedeni etkilediğini ve çoğu TSSB belirtisinin fizyolojik ve nörokimyasal değişikliklerden kaynaklandığını belirtmiştir. Van der Kolk'a (1987b) göre, travma geçirmiş insanlar travmatik olayın anıları, korkuları, terörü veya etkileri ile baş etmek için “kendi zihinlerine girmekten” korkarlar ve bu nedenle, bir korunma aracı olarak bu travmaların bedensel belirtilerini yaşayabilirler. Bu da, beyindeki fizyolojik veya nörokimyasal değişiklikler tarafından tetiklenen çok sayıda bedensel çıktının yaşanmasına sebep olur (van der Kolk, 1984).

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)