Travmadan Korunmak
Yazar Gülçin Sanlı • Psikolog • 7 Eylül 2021 • Yorumlar:
Eylemek geçmek anlam açısından düşünülen, tasarlanan bir işi uygulamak demektir. Önden düşünme ve anlamlandırma gelmektedir. Eylem ise sonradan gelir. Anlama ve anlamlandırma süreci de aslında ruhsal ve zihinsel eylemdir. Eyleme geçmek ya da geçmemek çoğu bireyden duyduğumuz şikayetlerden biri. Ruh sağlığı alanı eyleme başka bir boyuttan bakmamız sağladı. Kişide rahatsızlık hissi uyandıran her tür dış etken karşısından “eyleme geçmek” durumunun travmaya dönüşmesini ve sonrasında gelen ağır travma sonrası stres bozukluğu riskini azaltan bir etmen olduğu bulundu. Günlük hayatta yaşadığımız her stres yaratan yaşantı üzerinde düşünmek, anlamak ve anlamlandırmak bizi koruyorsa neden travmaya maruz kalıyoruz?
Düşünmek günlük hayatımızda yaptığımız en sık eylem olabilir fakat her düşünme bir anlamlandırma süreci değildir. Anlamlandırmak ruhsal bir süreci gerektirir.
Bu şey-olay-söylem bende nereye dokundu? Bana neyi hatırlattı? Bedensel olarak nerede hissediyorum bu süreci? Bedenim tepki verdi mi? Hastalandı mı? Kendimi yaşanan süreçte nasıl bir konumda buldum? Bu sorular bizi hastalanmaktan, travma yaşamaktan koruyan sorular. Fakat duygusal meseleler üzerinde konuşmak konusunda kültürel olarak açık değiliz. “Ben böyle hissediyorum” ile başlayan cümleler kurmaktan neden bu kadar uzağız?
Ben ile başlayan cümleler bizi aynı zamanda birey konumuna getirir. Bulunduğumuz alanda köklenmemize ve birey olduğumuzu hatırlatmamızı sağlar. Fakat kültürümüzde bireysel olmak tehlikelidir. Özellikle çocukların, ergenlerin, kadınların birey olması sanki toplumsal dinamikleri patlatacak bir tehlike olarak algılanıyor. Erkekler ise doğdukları andan itibaren duygusal meseleler hakkında konuşmaları yasaklanan bireyler. Onlardan hissetmelerine alan tanınmadan direk eyleme geçmelerini bekliyoruz. Fakat hissetmeden eyleme geçmek sağlıksız davranışları ortaya çıkartıyor.
Anlama ve anlamlandırma sürecinden sonra sağlıklı bir eyleme geçiş gelir. Bu eyleme geçiş stres yaratan durum-olay-kişi karşısında üçe ayrılır; “savaş”, “kaç”, “don”. Savaş ve kaç tepkisini duymuş olabilirsiniz. “Donma” yeni bir terim literatürümüzde. Donma, memeler arasında çok yaygın bir eylem. “Ölü taklidi” yapmak olarak da anlatılabilir aslında. Memeli akrabalarımız tehdit durumunda bazen hayatta kalmak için ölü taklidi yaparlar. Biz insan türü ise “şok geçirmek” dediğimiz dola kalma durumunu yaşarız. Tıpkı memeli akrabalarımız gibi stres yaratan şeye karşı ölü taklidi yaparak hayatta kalmamızı sağlar.
Tehlikeyi anlar, anlamlandırır ve tepki verirsek bu bizi hastalanmaktan korur.
Savaşmak, kaçmak ya da donma eylemlerinin bizi koruması çok da sihirli bir şeydir aslında. Ne oluyorda bu kadar basit görünen tepkileri veremiyoruz?
Yapılan araştırmalar özellikle doğal afetler gibi büyük yıkımlarda ekiplere destek olan bireylerin daha sonra travma sonrası stres bozukluğu yaşama olasılıklarının eyleme geçmeyenlere göre daha az olduğunu saptadı. Erken dönemde tıbbi müdahaleye maruz kalan çocuklardan koşmasına, bağırmasına, ağlamasına, vurmasına izin verilen çocukların ise yetişkin hayatlarında daha az bedensel rahatsız yaşadıklarını biliyoruz. Ağlamak, bağırmak, vurmak, fırlatmak çocukları travmadan koruyor.
Artık birey olma, anlama ve eyleme geçme zamanı. Dünyamız bu kadar yorgunken bizim de hastalanmak için çok zamanımız kalmamış gibi..