Tulumbacı Sendromu
Yazar Ezgi Beyza Toprakçı • Psikolog • 10 Ocak 2020 • Yorumlar:
“İnsanlar bazen belirledikleri bir hedefe doğru ilerlerken, birden bire bu ana hedefle hiç ilişkisi olmayan yeni bir hedefe yönelirler. Plansızca yapılmış bu hedef saptırma davranışına eski İstanbul’un tulumbacılarından esinlenerek ‘Tulumbacı Sendromu’ ismi verilmiştir (Dökmen, 2006).
Eski İstanbul mahallelerinde bulundurulan yangın tulumbalarını sırtlarına alarak yangın yerine götüren, yangının söndürülmesine yardımcı olan kişilere ‘tulumbacı’ denilirdi. Yola çıkarken asıl amaçları yangını söndürmek olan tulumbacılar bazen aynı yöne giden başka bir ekiple karşılaşırlardı. Arkadan gelen ekibin nezaket kuralları gereği daha küçük adımlarla ilerleyerek öndeki ekibi takip etmesi gerekirdi. Ancak arkadaki ekip bir güç savaşına girip öndeki ekibi sollamaya çalıştığında kavga çıkardı. Yangının gerçekleştiği yere varan ilk ekip olmayı ateşle savaşmaktan daha önemli bulurlardı ve sık sık rakip takımla fiziksel olarak savaşırlardı. Birbirlerine kuşaklarla saldıran iki gruptan kazanan ekip kaybeden ekibin tulumbasını da alma hakkını elde ederdi. Sandıkları kaybetmek yüz kızartıcı, kazanmak ise gurur verici bir olaydı. Fakat kazanan ekip ganimet sayılan tulumbaları da alıp yangın yerine ulaştığında ana amacı çoktan unutmuş olduklarını fark ederdi. Artık yangını durdurmak için çok geçti. ;
Ana amaçları yangın söndürmek olan tulumbacıların yol üzerinde aniden ortaya çıkan ikinci amacın peşine takılıp ana amacı unutması gibi bizler de günlük hayatta birçok kez asıl hedefimizi unuturuz. Yolda olduğumuz süre boyunca karşımıza çıkan yeni hedeflerden ötürü yan yollara saparız ve asıl hedefimizden uzaklaşırız. Bu, çoğu zaman insan hayatında işlevsel olmayan bir duruma yol açar.
Tulumbacı Sendromunu sık yaşadığımız alanlardan biri alışveriş merkezleridir. Hepimizin, gerçekten ihtiyacımız olan spesifik bir ürünü almak için girdiğimiz mağazadan birden çok ürün alıp eve geldiğimiz ve geldikten sonra kaybedilen zamanın ve paranın farkına vardığımız olmuştur.Başlangıçtaki amacımız, önceden planladığımız ürünü almak iken sonradan yöneldiğimiz yan seçenekler nedeniyle ana amacı unutup asıl ürünü almadan eve döneriz.
Doktorluk, öğretmenlik, psikologluk gibi ‘insanlara yardım etme’ temeli üzerine oturtulmuş meslekleri icra eden çoğu kişi, bu meslekleri bu amaca yönelik seçer. Başlangıçta çoğunun amacı insanlara yardım etmek iken sektöre girildikten sonra bazen bu kişilerin para, ün, popülerlik, marka olmak gibi yan hedeflere kapılıp başta belirledikleri hedeflerini unuttuklarını görebiliriz. Hatta yan yollara o kadar yoğunlaşmışlardır ki daha çok kazanmak uğruna mesleklerinde etik ihlal yapmaya başlayarak asıl hedefleri olan insana fayda sağlamayı bırakın, insanlara zarar vermeye başlamışlardır. Oysa başlangıçta hiç kimse kendi kişisel çıkarları uğruna diğer insanlara zarar vermeyi göze almaz.
Buraya kadar Tulumbacı Sendromunun işlevsel olmayan etkileri üzerinde durduk. Ancak yan yolları ana yola tercih etmek her zaman zararlı bir davranış değildir. Tulumbacı Sendromu’nun isim babası olan Üstün Dökmen, yan yolların tercih edildiğinde kişiye fayda sağladığı durumlar da olduğunu belirtmiştir. Tez için veri toplamak amacıyla Asya’daki Türk cumhuriyetlerine giden ancak o ülkelerde girişimcilik yaparak başarılı birer iş adamı olan vatandaşlarımız buna örnek gösterilebilir. Üniversite tercihi döneminde seçtiği bölümü benimseyemeyip ilerleyen yıllarda bölümü bırakıp, hobi olarak ilgi duyduğu alana yönelmeye karar veren arkadaşlarımızı da bu sınıfa koyabiliriz. Sonuçta yan yolu tercih etmek onları istemedikleri bir mesleği icra etmekten kurtarmış, belki de işlerini severek yapmalarını sağlamıştır.
Tulumbacı Sendromunun kişi için işlevsel olup olmaması, ana yol ve yan yolların kişide ifade ettiği anlama göre değişir. Bazen belirli bir hedef için yola çıktıktan sonra bazı yeni ve gerekli hedeflere ulaşmak amacıyla yan yollara sapmak gerekebilir. Böyle durumlarda gidiş yolu esnetilebilir.
Tulumbacı Sendromu’nun zararlı etkisini azaltabilmek için hedeflerimizi üst ve alt düzey olarak ikiye ayırmalıyız. Üst düzey hedeflerimiz daha genel ve uzun vadede gerçekleşecek şeyler olabilir. Mutlu olmak, yaşam kalitesini arttırmak, sürekli gelişim sağlamak vb. gibi. Alt düzey hedeflerimiz ise daha özelleşmiş ve sayı olarak üst düzey hedeflerimizden daha fazla olabilir. Terfi almak, çocuklarımızla zaman geçirmek, ev sahibi olmak vb.
Araba yarışlarında veya atletizm turnuvalarında birinci sırada giden kişi kaza geçirdiğinde ikinci sırada gelen kişinin 2 seçeneği oluşur; yarışı umursamayıp arkadaşına yardım etmek veya fırsatı değerlendirerek yarışı tamamlayıp birinci olmak. Bu seçeneklerden birini seçerken kişinin ana amacının ne olduğu çok önemlidir. Kişinin amacı yarışı bitirmek olarak görünse de bu amaçtan daha üst bir hedefe örneğin ‘yaşam kalitesini arttırmak’ sahip olabilir. Ve eğer arkadaşını umursamadan yarışı bitirdiği seçeneğini ve dolayısıyla oluşabilecek vicdan muhasebeleri ile yaşam kalitesinin düşeceğini tahmin ediyor ve arkadaşına yardımı seçiyorsa, daha üst olan bu hedefe hizmet ederek huzurlu olmayı birinci olmaya tercih edebilir.
Alt düzeydeki hedeften saptığımızı fark ettiğimiz zaman önce alt düzey hedefimizi kendimize hatırlatmalıyız. Ardından bu hedeflerimizi kapsayan üst düzey hedeflerimizi hatırlamalıyız. Ve alt düzey hedeflerimizin aslında hizmet ettiği üst düzey hedefle olan bağlantısını gözden kaçırmamalıyız.
Yaşam haritamızdaki temel amaçlarımızı, güzergahlarımızı gözden geçirmeliyiz.
‘’Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.’’ / Starr Jordan
Yeter ki yol boyunca karşımıza çıkan diğer yollara sapmadan önce yola çıkma nedenimizi unutmayalım.