Umut Beni Kurtarmalı Bense Dünyayı
Yazar Mihriban Ecem Aşılıoğlu • Psikolog • 26 Kasım 2021 • Yorumlar:
Bir yerlerde küçük bir çocuğun aynı umutla dünyaya geleceğine eminim. Hem neresinden bakarsak bakalım her 10 kişiden 3’ü (evet çok düşük bir rakam) iliklerinden akan şeyin umut olduğunu hissediyordur. En çok umudun varsa hayatın sana sunduğu çıkmazların altından tünel kazıp ya da yeniden bir kapı açıp kaçabiliyorsun. Önemli olan o tüneli kazmak ya da kendine yeni bir kapı açmak değil ki… Önemli olan içinde fırtınalar kopmasına rağmen kazdığın o tüneli bir daha o çıkmaza girmemek için kapatmak. Hem nerde görülmüş kaçmak için canını dişine taktığın yere aynı huzurlu hisle dönüldüğü. Geçip gitmen gereken her yere bir tuğla bırakmalısın. Oradan geçtiğini asla unutmamak, oraya bir daha neden dönmemen gerektiğini sana en iyi anlatacak olandır. İnsan en çok kendine kılavuzdur. Yeni yolun, kendi umudun olduğunda anlayacaksın ki hayat sana verdiklerinden veyahut vermeyip en acı tecrübeyle yaşattıklarından ütopik bir ev örüyor. O evin bütün taşları senin tecrübelerin, pencereler senin umudun, kapılar senin vazgeçemediklerin… Bir evin en önemli yeri sağlam olması için gereken temeldir. Bütün hatalarımız, yanlışlarımız, doğru bilerek ilerlediğimiz ama asla sonu gelmeyen yollarımız… Hepsi bize ayrılmış o küçük evrende evimizin temelini oluşturuyor. Tecrübeler… İlerlemek için üst üste yığdığımız her şey… Düşününce bizi üzen şeylerin hayatımızdan çıkıp gitmesini isteriz, bir daha anımsamamak aynı yerden bir daha yıkılmamak için kaçmak isteriz. Ama bilmeliyiz ki, küçük bir çocukken bile bizim için örülmüş duvarlar, bizim yönümüzü belirliyor. Evimizin her alanı salt bizimle ilgili. Bence temelinden sonra en önemli yeri tavanıdır o evin… Neden tavan bizim için önemli olabilir ki, diye çok düşünmenize fırsat vermeden açıklayayım. Tutup da binbir tecrübeyle oluşturduğumuz yıkılmaz kalemize, bir daha hiçbir kötü hissi, kişiyi, anı almamak için o tavana beton dökersek hayatın geri kalanında biz sadece geçmişin olacağız. Giriş-çıkışların iptal edildiği, beklenilen bir geminin olmadığı, gün doğdu mu yoksa battı mı diye bile düşünmek için zaman ayırmak istemediğimiz hücremizde sadece geçmiş tecrübeler ve hayati sapmalar olacak. İlerlemek için umut etmek gerekir. O evin tavanını camdan yapmalıyız ya da boş bırakmalıyız ki hayat yaşanmaya değer olduğunu hep kanıtlasın. Gün doğsun, gün batsın, çiçekler açsın, zaman nasıl bir hızla geçiyor göstersin, mevsimler aksın… İçine saplanıp kaldığımız ama en çok da sağlamlığına güvendiğimiz o çukurdan ancak böyle çıkarız. O yüzden güneş gözlerini yakana kadar bak. Ona bakarken akan o bir damla yaş, gözünden akmaması gereken o milyonlarca yaştan farklı olarak huzuru hissettirecektir. Yıldızları say, sonsuz yıldızı nasıl sayacağını düşünüp, unutup hep başa sardığında anlayacaksın ki, sana sunacakları bitmedi hayatın. Daha çok tuğla dizeceksin yoluna. Tek bir boşluk bıraksan, dönüp geriye baktığında ayağın o çukurda kalacak. Bütün boşlukları doldurmak için yaşaman gereken ne varsa yaşamalısın, hayat sandığımızdan daha basit değil. Senin acın, senin yolun olacak. O yolu çiçek bahçesi yapmak da her boşlukta tökezleyip geçmişine sürülmek de sana bağlı. O yüzden durup düşünürsen doğrusunu bulabilirsin. Güneş hep aynı yerden doğar, sen hep aynı olmak zorunda değilsin. Sen güneş değilsin ama istersen etrafını yaptıklarınla aydınlatabilirsin.