Uzaklarda Değil Şiddet Evimizin İçinde
Yazar Hazal Şahin • Psikolog • 28 Mayıs 2021 • Yorumlar:
Gündemde sık sık karşılaştığımız konulardan biri olan aile içi şiddet, bireyi ve toplumsal yaşamı sekteye uğratan bir sorundur. Şiddet, bir bireyin güç ve baskı uygulanması sonucu ruhsal veya fiziksel açıdan hasara uğraması durumudur. Maalesef sıklıkla bireylerin en yakınındaki insanlar tarafından, özellikle aile üyeleri tarafından şiddete maruz kaldığını görüyor ve duyuyoruz. Aile üyelerinden baskın olan bireyin diğer aile üyesini istemediği bir davranışa zorlaması, saldırgan davranışlar sergilemesi, vurma veya yaralama eyleminde bulunması, hakaret veya aşağılayıcı bir iletişim kurması aile içi şiddeti oluşturur. Şiddeti çoğunlukla fiziksel bir eylem olarak görsek de, şiddetin fiziksel, duygusal ve psikolojik boyutları olduğunu bilmeliyiz.
Aile içi şiddet, bireyin aile kavramına karşı duyarsız veya olumsuz hisler beslemesine neden olur. Çocuğu dışarıda var olan her türlü tehlikeden koruyan aile, birey için artık güvenli bir alan olmaktan çıkıyor. Aile yapısı ve kavramına dair var olan güveninin bitmesiyle birlikte yaşama dair güvensizlikte bireyde oluşmaya başlıyor. Aile içi şiddete maruz kalan bireylerin yetişkinlik çağlarında; aşırı stresli olma, özgüvensiz ve içine kapanık olma, şiddet eğiliminde olma, psikolojik rahatsızlıklar geçirme gibi hem bireyi hem çevresini olumsuz şekilde etkileyen problemler yaşamaları kaçınılmaz bir hal alıyor. Adnan Çoban’ında belirttiği gibi “şiddet insanların bedenlerinde ve ruhlarında tamiri zor yaralar açıyor”.
Gündemde sıklıkla duymamıza karşın aile içi şiddet genelde gizlenen ve üzeri örtülen bir durumdur. Yani bizim medyada gördüğümüz buz dağının yalnızca görülen kısmıdır. 2014 yılında Hacettepe Üniversitesinin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının verdiği destekle yaptığı araştırma sonucunda aile içi kadına yönelik şiddetin birçok boyutu ele alındığında kadınların yaklaşık yüzde 29 ile 49 arasında şiddete maruz kaldıkları bulunmuş. Yine aynı araştırmada bölgelere göre şiddet düzeyinin değiştiği, en fazla şiddetin görüldüğü bölgelerin Kuzeydoğu Anadolu ve Orta Anadolu olduğu bulunmuş. Şiddeti uygulayan kişilerin de sıklıkla erkeklerin olduğu bulunmuş.
Şiddetin bir öğrenilmiş davranış olduğunu unutmamak gerekir. Özellikle aile bireylerini gözlemleme sonucu öğrenilen bir davranıştır. Çocukluk ve ergenlik çağlarında aile içi şiddete maruz kalan veya gözlemleyen kişilerin ileriki yaşlarında bu davranışı gösterme olasılıkları oldukça yüksektir. Şiddet gösteren bireyleri incelediğimizde iletişim sorunları yaşadıklarını görüyoruz. Kendini ifade etmekte zorlanma, küçük düşürüldüğünü düşünme gibi durumlarda yetersizlik duygusu ile birlikte öfke ortaya çıkıyor ve bunu sağlıklı yönetemediğinde bireyin şiddete sarıldığını görüyoruz. Aynı zamanda yaşadığımız toplumun şiddeti öven ve hatta gerekli olduğunu belirten noktaları bireyi yine şiddete teşvik ediyor. Kızını dövmeyen dizini döver, dayak cennetten gelmedir, karnında sıpayı sırtında sopayı eksik etme gibi deyimlerin günümüzde hala aktif şekilde kullanılması yine şiddeti normalleştiren kültürel faktörlerdir. Tüm bu olumsuz faktörlere yapılacak sağlıklı müdahaleler sonucu şiddeti engellemeye veya kontrol altına alınması sağlanabilecektir.