Yağ Doku Transferi
Yazar Ozan Bitik • 11 Ocak 2019 • Yorumlar:
Yaşlanma sürecinde yüzümüzde bir “yağ doku dağılım bozukluğu” oluşuyor. Bu durumun tıbbi adı “Senil Fasiyal Lipodistrofi”.
Bir kişinin kırklı yaşlardaki fotoğrafıyla 20’li yaşlardaki fotoğrafını yana yana koyduğunuzda dikkatinizi en çok çeken değişimlerden birisi yüzdeki toplam hacmin ne ölçüde azaldığı olacaktır. Yaşlanma sürecinde yüzün yağ dokusu giderek azalır. Bu azalma öyle düzenli ve öyle yavaştır ki aynada her gün yüzünüzü görmenize rağmen değişimi fark edemezsiniz. Daha da ilginci, yüzün bazı bölgeleri hacim kaybederken bazı bölgelerdeki yağ dokularının (ör: göz altı torbaları, çene altı yağ yastığı vb.) hacmi artmaktadır.
Yaşlanma sürecindeki hacim kaybının tedavisinde elimizdeki en etkili yöntemlerden birisi yağ doku transferi. Yağ doku transferi adından da anlaşılabileceği gibi yağ dokusunu vücudun bir bölgesinden alınıp bir başka bölgesine nakletmeyi gerektiriyor. Bu işlemde yağ, vücudun bir bölgesinden özel kanüller ile alınıyor (bir nevi liposuction) daha sonra çeşitli işlemelerden geçirilerek istenilen bölgeye yine küçük kanüller vasıtası ile veriliyor. Kanül dediğimiz şeyi ucu keskin olmayan bir iğne gibi düşünebilirsiniz. Bu sebeple yağ doku transferi adeta bir enjeksiyon işlemine benzetilir ve “yağ enjeksiyonu” olarak da bilinir.
Yağ doku transferi işleminde alınan yağlar kendi doğal ortamından uzaklaştırıldıkları için yağ alma esnasında hücrelerin önemli bir kısmı ölür. Enjeksiyon sonrasında hala hayatta olan hücreler de eğer yeni yuvalarında kendilerini beseleyecek bir damar bulup ona tutunabilirse hayatta kalır, bulamayanlar ölür. Dolayısıyla yağ doku transferinde aktarılan hacmin önemli bir kısmı eriyecek, geriye sadece küçük bir kısmı kalacaktır. Transfer edilen yağ dokusunun ne kadarının sağ kalacağı pek çok faktöre bağlıdır. Yağ alırken ve verirken kullanılan kanüllerin iç yapısına ve çapına, yağın alındığı bölgeye, yağın verildiği bölgeye, kullanılan ilaçlara, yağ ayrıştırılırken kullanılan ara basamaklara (süzme, santrifüj, nanofiltre vb.) ve enjeksiyon tekniğine göre sağ kalım yüzdesi değişmektedir.
Yağ doku transferlerinde transfer edilen yağ partiküllerinin boyutu küçüldükçe sağ kalım yüzdesi azalır. Mesela yapısal yağ greftlerinde sağ kalım %25-50 düzeyinde iken, mikro yağ transferinde bu oran %10-30‘a, nano yağ transferinde %5-10’a kadar düşer. Sağ kalım yüzdesindeki bu azalmaya rağmen küçük partikül transferini bazı özel durumlarda tercih ederiz. Mesela göz çevresi gibi derinin çok ince olduğu alanlarda veya enjeksiyonun yüzeysel olarak uygulanacağı yerlerde küçük partiküller daha pürüzsüz bir kontur oluşturdukları için tercih edilirler.
Bir diğer konu uygulama tekniğidir. Yağ doku transferinde kanül dokunun içinde bir dikiş makinesi gibi hareket eder. Her geçişte adeta bir örgü yapar gibi incecik bir tünelin içerisine çok küçük bir hacim bırakarak üç boyutlu bir örüntü elde ederiz. Kanüllerin dokuya sürekli girip çıkması ve hareket halinde olması şarttır. Bu tarz bir işlem ise ister istemez dokuda belirgin bir ödem ve morluk yaratır. Yani hiç yağ vermesek sadece kanülleri sokup çıkarsak bile birkaç hafta devam edecek bir şişlik oluşması kaçınılmaz olacaktır.
Yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü yap doku transferi sonrası erken dönemde ortaya çıkan hacim hedeflenen final hacmin belki de 10 katına yakındır. Hastalar erken dönemde şişlikten genellikle rahatsız olurlar ve de zaten bu işlemin şişliği rahatsız olunmayacak gibi değildir. İşlem sonrası 10-14 gün civarında doku travmasına bağlı şişlik oldukça azalır ve enjekte edilen yağın hacmi kalır. 10-14 gün arasında gördüğümüz hacim de takip eden 6 hafta içerisinde ölen yağların vücut tarafından uzaklaştırılması ve kalan ödemin de gerilemesi ile iyice azalacak ve final hacim ortaya çıkacaktır.
Bunları bilmeniz önemli zira yağ doku transferi yapılan ve bu konularda yeterince bilgilendirilmeyen hastalarımız “yağlar yok oldu, istediğim sonuca ulaşamadım” diye üzülüyorlar. Hayal kırıklığına uğradıkları için takip eden seanslar konusunda da gönülsüz olabiliyorlar. Oysa ki hedeflenen hacime, tipik olarak, 3-4 seansta ulaşabiliyoruz. Eğer hedef hacime tek seferde ulaşmak için yüksek hacimler verirsek bu sefer de hasta erken dönemde aşırı şişliğe ve morarmaya bağlı haftalarca sosyal hayattan uzak kalıyor. Tek seferde yüksek hacim uygulamanın başka riskleri de var. Zira bu yağ doku bir “canlı” ve kendine has bir huyu var. Bazen uygulanan yağın beklenilenden çok daha fazlası yaşayabilir. İşte o zaman sorunlar başlıyor.
Yağın az tutması fazla tutmasından daha iyi, zira az gelirse sonradan ilave edilebilir ancak çok gelirse ve enjekte edilen yağa bağlı düzensizlikler meydana gelirse bu yağların uzaklaştırılması için bir ameliyat bile gündeme gelebiliyor. Bunun en iyi örneği göz çevresi yağ doku transferleri. Eğer göz çevresinde fazla miktarda, özellikle de büyük partiküllü yağ doku transferi yapılırsa, bir de o kişide yağlar beklenilenden daha yüksek bir yüzdede hayatta kalırsa incecik göz kapağı derisi altında adeta yeni ortaya çıkan torbacıklar, görünür yağ kistleri oluşabiliyor. Bu durum kalıcı olduğunda bu yağlar ancak ameliyat ile temizlenebilir.
Yağ doku transferlerinde karşılaşılan sorunlardan birisi de yağın tek bir bölgeye verilip yeterince iyi dağıtılamaması. Bu durumda da verilen yerde bir şişlik, tümsek oluşuyor ve anormal, doğal olmayan bir kontur oluşabiliyor. Bunu engellemek için başta da bahsettiğim gibi kanüllerin yağ hücrelerini pek çok geçişte adeta dokunun içine işlemesi gerekiyor.
Yağ doku transferi modern plastik cerrahinin en güçlü uygulamalarından birisi. Yüz gençleştirmenin kilit uygulamalarından. Ancak bu işlemin de her tıbbi prosedürde olduğu gibi kendine has bazı sınırlamaları, limitleri var. Hedeflerinize tahminen kaç seansta ulaşabileceğinizi, her seansın maliyetini ve toplam maliyeti, kullanılacak tekniği, olası komplikasyonlar ile nasıl başa çıkılacağını işlem öncesi doktorunuz ile mutlaka konuşun.