Yağlar Hakkında Şaşırtıcı Gerçekler
Yazar Zuhal Aynacı Bayel • Diyetisyen • 28 Şubat 2018 • Yorumlar:
Besin ögeleri, besinlerin bileşiminde bulunan ve vücutta çeşitli görevleri olan moleküllerdir, sağlığın korunmasında ve sürdürülmesinde yeterli-dengeli ve çeşitli miktarlarda ana rahmine düşülen andan başlayarak, yaşamın her döneminde alınmalıdır. Besin ögeleri vücuda besinlerle alınır. Besinler, yenilip içildikten sonra sindirilerek besin ögelerine parçalanır. Daha sonra kana geçerek görevlerini yapmak üzere vücudun tüm dokularına taşınır. Yapılan araştırmaların sonucunda normal büyüme, gelişme ve sağlıklı yaşama için insan vücudunun 40’ın üzerinde besin ögesine ihtiyaç duyduğu tespit edilmiştir. Besinin türüne göre içerdiği besin ögelerinin çeşidi, miktarı ve kalitesi değişir. Tüm besin ögelerini vücut gereksinimini karşılayacak düzeyde içeren tek bir besin maddesi bulunmamaktadır.
Vücudun çalışması için gerekli besin ögeleri;
Karbonhidratlar, yağlar, proteinler, vitaminler, mineraller, su olmak üzere altı ana grupta toplanmaktadır.
Besin ögeleri vücut çalışmasında farklı ve benzer görevler yapar. Görev yönünden birbiriyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilidir. Besin ögeleri birbirinin kullanılmasına yardımcı olmalarının yanında bazı görevlerde tamamlayıcı ve iş bölümü yapılmış düzenli bir kurum gibi çalışır. Bu yapının düzenli ve dengeli çalışması için bütün besin ögelerinin ihtiyacı karşılayacak miktarda ve sürekli olarak vücuda alınması gerekir.
Halk sağlığına yönelik pek az mesaj şunun kadar güçlü ve kalıcıdır: yağ kötüdür. Son 40 yılda yağlar, hastalıklara yol açmasından ve hatta ölüme neden olmasından korkulan bir numaralı halk düşmanı oldu bir nevi. Ulus olarak hatta neredeyse tüm dünya bu mesajı tamamen benimsedi. Yıllarca az yağlı kurabiyelere, sahte yağlı cipslere, yağın sindirim sisteminde emilimini engelleyen haplara, ve tüm yağ kısıtlayıcılara milyarlarca lira ödendi. Ancak bu çabalar karşılığında daha sağlıklı değiliz hatta obezite açısından dünya olarak daha da kötü durumdayız. Yapılan çalışmalar Amerika Birleşik Devletleri'ndeki üçte ikisinin aşırı kilolu olduğunu, yetişkinlerin yüzde otuzunun obez olarak sınıflandıracak kadar aşırı kilolu olduğunu, diyabet oranlarının arttığını ve yağa karşı verilen savaşın (İlk etapta bu savaşın başlaması için iki ana neden olan) kalp hastalıkları ve kanser oranlarının bu konuda nasibini aldığını gösteriyor.
PEKİ HANGİ YAĞLAR BİZİM İÇİN İYİDİR ?
Tüm yağların aynı olmadığına dair kritik bir gerçeği gözden kaçırmazsak ve açık söylemek gerekirse tüm yağlar kötü değildir. Gerçek şu ki bazı yağlar bizim için iyidir. Ve bu yağları beslenmemize dahil etmemiz önemlidir. Aslında daha çok iyi yağlardan tüketmek ve kötü yağlardan uzak durmak, sağlıklı beslenme stratejileri listesinde kilo kontrolünün ardından ikinci sırada gelmektedir.
Doğru tip yağ tüketmek kritik bir konudur, çünkü yağ en çok kalp hastalığına neden olmakla suçlanır. Kalp hastalıkları çoğu gelişmiş ülkede, ülkemizde bir numaralı katil ve yakın zamanda bütün dünyada önde gelen ölüm nedeni olarak beklenmektedir. Örneğin ABD'de her yıl bir milyon kişi kalp krizi geçiriyor ve kalp krizi ile inme toplam ölümlerin yaklaşık üçte birine karşılık geliyor. Kalp hastalığının ve inmenin maaliyeti, verimlilik kaybından doğan kayıplar bir yana iki yüz kırk milyar doları buluyor. Beslenme ve özellikle de doymuş yağlar kalp hastalığının tek nedeni midir? Tabiki sigara içmek tek başına en önde gelen neden; Aşırı kilo ve hareketsizliğin de ölümlerde ve sakatlıklarda önemli bir payı var ancak yediğimiz yağların türünü kontrol etmek,kalp hastalığını önlemedeki en önemli yollarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
BESLENMEDEKİ YAĞ VE VÜCUTTAKİ YAĞ
Şöyle düşünüyor olabilirsiniz. "Bir dakika! Daha çok yağ yemek beni şişmanlatmaz mı ?Bunu kalbim için kesinlikle kötü olduğunu da biliyorum. " Ancak başka bir taraftan kısıtlama yapmadan fazladan yağ eklerseniz bu olur. Unutmayın burada hedef beslenmemize daha fazla yağ katmak değil, hedef iyi yağları (Tekli doymamış yağlarla - zeytin yağı -fındık yağı gibi-) arttırırken kötü yağları (doymuş yağları ve trans yağları) kısıtlamak ve aldığımız günlük enerji miktarını sabitlemek ya da azaltmaktır. Bunu yaparsanız kilo almazsınız. Eğer halen düşük yağlı bir diyet yapıyorsanız bir miktar karbonhidratın yerine doymamış yağ koymayı düşünün, özellikle de HDL(İ) Kolestrol değeriniz düşük, trigliserit değeriniz de yüksekse normal daha çok yemenin şişmanlattığı ilk bakışta doğru gözükür, tüketilen yağ tipinin vereceği hasar asla akıldan çıkarılmamalıdır. Kısacası beslenmenizdeki yağ (aşırı olmadıkça)sizi illa ki şişmanlatmaz. Eğer genellikle yaktığınızdan daha çok kalori alırsanız, enerjinizin en çok yağlardan mı, karbonhidratlardan mı, yoksa proteinlerden mi geldiğine bağlı olmaksızın kilo alırsınız. Sonuçta eğer aldığınız enerjiyi sabit tutarsanız doymuş yağ ya da karbonhidrat tüketiminizi azaltıp günlük almanız gereken bütün besin ögelerini (vitaminler,mineraller,su,posa,antioksidanlar,probiotikler,prebiotikle r gibi) ihtiyacınız kadar tükettiğiniz takdirde kilo almazsınız. Yaşlanma ile ilgili sorunlarınızın ve hastalıklarınızın önüne geçmede seçeceğiniz yağ türü belirleyici olacaktır. Zira yaşlanma, gelişmiş ülkelerde büyük bir endişe kaynağıdır çünkü ilgili kişi sayısı ve buna bağlı patolojiler, ateroskleroz, Parkinson, Alzheimer hastalığı, vasküler demans, bilişsel düşüş, diyabet ve kanser gibi.Epidemiyolojik araştırmalar Akdeniz beslenmesinin (organik zeytinyağından zengindir) kardiyovasküler hastalık riskini azalttığını göstermektedir. Akdeniz diyeti sızma zeytinyağı bakımından zengindir , lipoprotein profili, kan basıncı, glikoz metabolizması ve antitrombotik profil gibi kardiyovasküler hastalık için başlıca risk faktörlerini geliştirir. Endotel fonksiyonu, inflamasyon ve oksidatif stres de pozitif olarak modüle edilir. Bu etkilerin bazıları, organik zeytinyağının küçük bileşenlerine atfedilir. Bu nedenle, Akdeniz diyetinin tanımı, organik zeytinyağı içermelidir. İnsanlarda yapılan farklı gözlemsel çalışmalar, tekli doymamış yağ alımının yaşla ilişkili kognitif düşüş ve Alzheimer hastalığına karşı koruyucu olabileceğini göstermiştir.Sızma zeytinyağından mikro bileşenler, insanlarda biyoyararlanılabilir ve antioksidan özelliklere ve endotel fonksiyonunu iyileştirme kapasitesine sahiptirler. Ayrıca, antitrombotik özellikler gösteren hemostazı da değiştirebilirler. Bakir zeytinyağının başlıca yağ kaynağı olduğu İspanya, Yunanistan ve İtalya gibi nüfusun tipik bir Akdeniz diyetini yerine getirdiği ülkelerde kanser insidans hızı, Kuzey Avrupa ülkelerinden daha düşüktür. Bakir zeytinyağının koruyucu etkisi, yaşamın ilk on yıllarında en önemli olabilir; bu, organik zeytinyağı alımının diyetetik yararının ergenlik öncesi başlatılması gerektiğini ve yaşam boyunca sürdürülmesini önerir.Daha yeni çalışmalar, organik zeytinyağında bulunan Akdeniz diyetinin daha sağlıklı bir yaşlanma ve uzun ömürlülükle uyumlu olduğunu sürekli olarak desteklemektedir. Bununla birlikte, son yılların önemli gelişmelerine rağmen, spesifik mekanizmalar ve sızma zeytinyağının farklı bileşenlerinin yararlı etkileri ile ilgili nihai kanıt, ileri araştırmaları gerektirmektedir.