Yas ve Travma

Yazar Derya Baloğlu ZencirciPsikolog • 20 Ekim 2022 • Yorumlar:

Travma, kişinin karşılaştığı stres verici, acı, deneyimlenmesi zor bir olay ile onunla psikolojik açıdan baş edebilme kapasitesi arasında bir dengesizliğin ortaya çıkması halidir. Bireyin yaşamını olumsuz yönde etkileyen, kalıcı etkiler bırakan, kaygılanmasına ve korku duymasına, streslenmesine, çaresizlik ve yetersizlik hissetmesine sebep olan bir durumdur. Ruhsal travma ise kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağanüstü ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilerdir. İnsan hayatında sıkıntı ve üzüntü yaratan pek çok olay olur, ancak bunların tümü ruhsal travma yaratmaz. Yaşanan olay korku, dehşet, çaresizlik yaşatmışsa; olayda kişinin ve kendisinin veya yakınının ölüm veya yaralanma tehlikesi varsa ruhsal travma olarak adlandırılır. Doğal afetler, insan eliyle yapılan travmalar (taciz, tecavüz, ayrılık ve boşanma, iş kaybı işkence, savaş) kazalar, beklenmedik ölümler, beklenmedik ani olaylar, kişinin kendisinin ve yakınlarının ciddi-ölümcül hastalıklara yakalanması gibi durumlar ruhsal travmaya yol açabilmektedir. Ruhsal travmanın kişiyi uzun ve sürekli etkilemesi kişide “travma sonrası stres bozukluğu” semptomlarını ortaya çıkarmaktadır. Travma sonrası stres bozukluğunda; uykusuzluk, kabuslar, kolay irkilme, çabuk sinirlenme, yaşanan travmatik olayla ilgili anıların rahatsız edici biçimde sık sık hatırlanması, sürekli olarak travmatik olayın tekrarlanacağı korkusu ve bu nedenle diken üstünde hissetme, gelecekle ilgili plan yapamama, sürekli gergin ve huzursuz hissetme, her an korkulan olay yaşanacakmışçasına tetikte hissetme, yabancılaşma (başkaları beni veya yaşadıklarımı anlamıyor hissi), çaresizlik, pişmanlık, mutsuzluk, değersizlik, umutsuzluk gibi hisler, olayı hatırlatan mekan, kişi ve durumlardan kaçınma gibi davranışlar görülebilir. Kaçınma davranışları olayı hatırlatan yer, durum, kişi, konuşma, hatta duygu ve düşüncelerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışma çabasıdır. Olayı hatırlamak büyük bir sıkıntı, acı ve korku hissine yol açtığı için kişi olayı hatırlatan yerlere gitmez, bu konulardan bahsetmez veya konuşulan yerlerden uzak durur. Kişinin amacı kendisini duyarsızlaştırmaya, problemi yok saymaya, önemsememeye çalışmaktır fakat travmanın verdiği huzursuzluk hissi kişi bastırdığı ölçüde daha şiddetli bir şekilde devam eder. Çözümlenmemiş, halledilmemiş travma ve yas yıllarca sürebilir ve kişinin hayatını, işlevselliğini büyük ölçüde bozabilir. Travma ile benzer bağlamları olan yas konusuna bakacak olursak; yas, sevilen birinin ölümü, sevdiği işinin kaybı, evcil hayvanının kaybı, ilişki ve bağının kaybı, sağlığının kaybı gibi onun için değerli olan sevdiği şeylerin kaybı ile ortaya çıkan doğal bir süreçtir. Yaşamımız boyunca kontrol edebildiğimiz olayları deneyimlemekle beraber kontrolümüz dışında olan ve bizi derinden etkileyen olaylara da maruz kalırız. Üzerinde nispeten kontrol sahibi olduğumuz durumlar evlilik, iş değiştirme, çocuk sahibi olma, eğitim görmek gibi deneyimlerdir. Kontrol edebildiğimiz şeylerin bitişi dahi bir yas sürecidir. Örneğin çok yoğun duygularla gerçekleşen bir evlilikte insan bir yandan coşku ve mutluluk dolu iken bir yandan bekarlığın ölümünün hüznü içindedir ya da çocuk sahibi olmak ailelere büyük bir coşku verirken diğer yandan aileye yeni bir kişinin katılması 2 kişilik ailenin bitişinin bir yas sürecini barındırır. Kontrol edemediğimiz olayların başında ise kayıplar gelir. Sevilen birinin kaybı sonucunda ondan yoksun kalma durumunda yas tutarız. Yas süreci normal ve yaşanması gereken bir dönemdir. Yas geri döndürülemeyecek bir kayıp veya değişim karşısında verilebilecek en doğal tepkidir. Bu doğal tepkiye müdahale edilmemesi gerekir. Yas tepkileri depresyon semptomlarına çok benzediğinden kayıp yaşayan kişinin çevresi yas dönemini çoğunlukla sorun olarak görür. Hatta bir kayıp durumunda kişiler direkt acile götürülür ve iğneler yaptırılır. Aksine kişinin kayıplar karşısında üzülmesi ağlaması son derece normal bir durumdur. Bu gibi dönemlerde toplumda olabildiğince yanlış inanışlar dikkat çekmektedir. Sen güçlüsün, ağlama, çocuklarını düşün, ayakta durmak zorundasın gibi cümleler çok sık duyulur. Tam aksine kayıp yaşayan bireyin acısını yaşaması, ağlaması, hiçbir şey yapmak istememesi son derece normaldir. Yas süreci, zaman içinde yaşanan duygularda bir azalma olmadan devam ediyor ve durumu kabullenme gerçekleşmiyorsa, kaybın travmatik etki bıraktığı ortaya çıkar. Bu şekilde uzayan süreçler yas kapsamına girmez ve müdahale edilmesi gerekir. Kişi yas tuttuğu zaman sosyal ortamı da bundan etkilenir. Haftalarca işyerinde devamsızlık yapabilir, arkadaşlarıyla bağlantısını koparabilir. Ancak zaman içinde bu durumda kademe kademe düzelme olması ve kişinin kayıptan önceki hayatındaki işlevselliğine dönmesi beklenir. Bu, kişinin kaybettiği insanı özlemeyeceği anlamına gelmez. Kaybedilen kişinin özlenmesi ve beraber yaşanan güzel anların zihinde canlanması son derece doğaldır. Sorun, kaybın ardından kaybedilen kişinin sürekli kayıp dönemindeki hali ile akla geldiği ve acı, aşırı üzüntü, çökkünlük gibi olumsuz duygu hallerinin azalmadan sürdüğü zaman ortaya çıkar. Yaşanan kayıptan 3-6 ay sonrasında kişinin bu halinde değişim olmuyor ya da daha şiddetli biçimde bu hali yaşıyorsa; değersizlik hisleri artmışsa (zaten böyle şeyler hep benim başıma gelir, hiçbir şeyi hak etmiyorum, mutluluğu hak etmiyorum, bunları yaşamaya mahkumum) psikolojik destek alınması son derece önemlidir. Yas sürecinin uzunluğu, ölen kişi ile iletişimine, bağına, kişinin psikolojik sağlamlığına, ölen kişinin ölüm biçimine, ölüm sonucunda maruz kaldığı yaşam biçimine vb gibi ara durumlara bağlı olarak değişkenlik gösterebildiği gibi, bu süreçte belirli aşamalar gözlemlenir.

Yas sürecinin ilk evresi inkârdır. Bu aşamada kişi ölümün gerçekliğini anlamakta zorluk yaşar. Haber karşısında şaşkın, donuk, tepkisiz olabilecekken hiçbir şey olmamış gibi hayatına aynı düzende devam etmeye çalışabilir. Dört kişilik bir ailede biri kaybedilmişse, kişi hayattaymışçasına masaya 4 kişilik servis yapılır ya da kaybedilen kişinin kayıtlı olan telefon numarası silinmez ona sürekli mesajlar atılabilir. Bu aşama belki birkaç saat belki günler belki de haftalar sürer. Bu durum kişinin kendisine ve kişiyle kurduğu bağa göre değişiklik gösterir. İnkâr aşamasından sonra durumla yüzleşildiğinde kişiye olan özlemi üzüntüsü git gide artarak kişiye yoğun acı hissettirir. Bazen sürecin onun üzerindeki yoğun etkisine bağlı olarak olanlara karşı ya da ölen kişiye karşı öfke duyar. Bu aşamadaki öfke gayet sağlıklı bir öfke olup kayıpla baş etmesine yardımcı olduğu için bu duygulara müdahale etmek ya da bastırmaya çalışmak süreç için iyi olmayabilir. Ağlamak istiyorsa ağlamasına izin verilmeli, duygular bastırılmamalıdır. Ardından kişiyi yavaş yavaş sakinleşmeye başlar öncekine nazaran daha sakindir. Dualar eder, yeni hayatını gözden geçirir. Ardından tamamen gerçeklerle yüzleşilen bir dönem ortaya çıkar. Eski yaşantısı ve yeni yaşantısı arasındaki farkları görebilir ve bu değişiklikler onun depresif bir döneme girmesine sebep olur. Durgunluk, iştahsızlık, uykusuzluk, içe kapanıklık, keyif alarak yaptığı birçok alışkanlığını yapamama gibi durumlarla karşı karşıya kalabilir. Kaybın derin üzüntüsü bu aşamada ortaya çıkar. Kayıp yaşayan bireyin bu süreci yaşaması önemlidir ve duygularını paylaşabilmesi kendisi için rahatlatıcı olacağı unutulmamalıdır. Ardından kabullenme evresi kendini göstermeye başlar. Kişi kayıp sonrasında bütün süreçleri yaşadıktan sonra artık önüne bakabilecektir. Gelecekle ilgili planlar yapabilecek, hayatını rayına sokmak için adımlar atacaktır.

Yas sürecinden her birey bu aşamaları bu sıra ile eksiksiz yaşayacak diye bir durum söz konusu değildir. Bazı dönemler bazı bireylerde iç içe görülebilmektedir. Sürecin uzunluğu da kişiden kişiye değişen bir durumdur. Fakat 6 aydan fazla bir süredir hâlâ kabullenme ve sosyal yaşantısına dönme konusunda sorunlar yaşıyorsa mutlaka bir uzmandan destek alması gerekmektedir. Peki travma ve yasın psikoterapideki karşılığı nedir diye bakacak olursak; Psikoterapide travma ve yas ile çalışmak açık kalp ameliyatı yapmak kadar hassas bir meseledir. Travma yaşantısı karşısında kişi acı olan temas etmek istemediği duygulardan kaçma, o duygulardan olabildiğince uzak kalma gayreti içerisindedir. Fakat acı olan travma ve yas yaşantısı kendisini hemen hemen her alanda hissettirir. Kişinin acı olan, temas etmek istemediği duygulara temas etmesi, o duyguları deneyimlemesi travma ve yas ile çalışırken büyük ölçüde öneme sahiptir. Kişinin travma ve yas karşısında temelde hissettiği duygulara ulaşarak, onları kabullenerek, ifade ederek, düzenleyerek ve tolere ederek duyguları etkili bir şekilde işlemlemesi son derece önemlidir. Psikoterapi kişinin duygularını anlamlandırmaları ve üzerinde derinlemesine düşünmelerini sağlar ve belki de en önemlisi duygularını dönüştürmelerine yardımcı olur. Yani temelde hissedilen derin bir üzüntü, suçluluk ve değersizlik hissi yerini kendini savunmaya yarayan haklı öfke ile değiştirilebilir ya da korku duygusuyla kaçıp gitme veya uzaklaşma eğilimi, üzüntü duygusunu deneyimleyip teselli ve sevgi ihtiyacını karşılamaya dönüştürülebilir. Bunula birlikte travmalar çoğu zaman kişinin psikolojik dayanıklılığını zedelerler. Kişi eskiden hissettiği gücü, kendine olan güveni artık kendinde bulamaz hale gelebilmektedir. Bu noktada temas etmek istemediği duygularla çalışmak; kişinin o duygulara temas etmesini, kaçtığı görmek istemediği duyguları acı da olsa görmesini sağlamalıdır. Sürekli kişinin hissettiği ama görmek istemediği duygularla çalışmak ve duyguların düzenlenmesi; kişinin aslında derin bir nefes almasına, sürekli zihninde dolaşan olumsuz düşünceleri, geçmişi sürekli canlandırma halini sonlandırmaktadır. Unutmamalıdır ki bastırılan her düşünce gün yüzüne çıkmaya mahkumdur.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Derya Baloğlu Zencirci Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)