Yaşa Bağlı Makula Dejeneresansı (Sarı Nokta Hastalığı)
Yazar Füsun Uzunoğlu • Göz Doktoru • 13 Mayıs 2020 • Yorumlar:
Görme merkezinde (makula = sarı nokta) yaş ilerledikçe ortaya çıkan bir bozukluğu anlatır.
Günümüzde 75 yaş üzeri en başta gelen görme kaybı nedenidir. Yaşlı nüfustaki artış göz
önüne alındığında bu hastalığın önemi de artmaktadır. Hastalığın görülme oranı 75 yaşın
üzerinde % 4 iken, 90 yaşını geçenlerde % 15’lere varmaktadır. Ayrıca yaş ilerledikçe, her iki
gözde birden görülme sıklığı da artar.
Hastalığa yol açtığı düşünülen çeşitli etkenler vardır:
Kalıtım, güneşin ultraviolet etkisi, vitamin eksikliği, aşırı kalori alımı, damar sertliği, sigara,
küçük tansiyondaki yükseklik, kalp büyümesi, şişmanlık, açık renkli gözler…
Hastalığın tipleri:
Kuru Tip:
Retina altındaki tabakalarda lipid (yağlı) materyal birikmesiyle oluşur. Daha yavaş ilerler ve
uzun sürede görme azalmasına yol açar. Zamanla yaş tipe dönüşebilir .
Yaş Tip:
Hasta bölgede oluşan bozuk kılcal damarların retinaya doğru ilerlemesiyle oluşur. Bu tip, ani
görme kaybına yol açabilir. Kuru tipe oranla daha azdır. Fakat % 80 oranında görme kaybı
yapar. Özellikle hastanın bir gözünde yaş tip başlamışsa, diğer göz de tehlikededir. Beş yıl
içinde diğer gözde hastalık başlama oranı % 50 dir.
Belirtileri:
Hastalar çarpık görme, bulanık görme, küçük görme, bakılan alanda koyu bir leke görme gibi
şikayetlerle doktora başvurabilirler. Bazen hastalık belirti vermeyebilir. Rutin göz muayenesi
sırasında yakalanabilir. Bunun en önemli nedeni bir gözde görme iyiyken hastanın diğer
gözdeki kaybı farketmemesi ve düzenli göz muayenesini aksatmasıdır.
Her iki tip birbirinden anjiografik muayene (FFA) ve OCT (Optik koherens Tomografi) ile
ayırt edilir.
FFA muayenesinde ön kol damarından girilir ve verilen bir boya (fluorescein) gözde
dolaşırken, 3 dakika süreyle gözün fotoğrafları çekilerek, bozuk kılcal damarların varlığı
doğrulanır.
Bazı durumlarda bu teknikle yeterli bilgi elde edilemeyebilir ve indosiyan yeşil anjiografi
(ICGA) adını alan yeşil bir boya ile yapılan ve yarım saat kadar süren ikinci bir anjio gerekir. Bu
anjio, sarı nokta hastalığı ile karışan diğer hastalıkların ayırdedilmesinde de gereklidir. Bazı
hastaların muayenesinde yaş tipten şüpheleniliniyorsa ve atipik bir görünüm var ise iki
anjiografinin aynı anda yapılması gerekebilir.
OCT ( Optik koherans tomografi) de tanı ve takip için önemli bir yöntemdir. Retinanın
kesitleri ve kalınlığının, oluşmuş kanama yapan zarın ve retina altı sıvının görüntülenmesine
yarar. Ayrıca göz içi enjeksiyonlarından sonraki takipler, ilaca verilen cevap OCT ile yapılır.
Tedavi:
Bu hastalıkla ne kadar erken tanı konulur ve hasta takibe alınırsa, görme kaybı o derece iyi
bir şekilde önlenebilmektedir. Hatta erken yakalandığında 1-2 sıra götrme artışı sağlanabilir.
Kuru tipte, hasta takibe alınmakta ve genel sağlık açısından tavsiyelerde bulunularak
önlemler alınabilmektedir. Ayrıca günümüzde yeni gelişen özel ilaçlarla en azından hastalığın
ilerlemesi yavaşlatılabilmektedir. Bu nedenle hastalara verilen kareli kağıt testleri ile, yakın
gözlüklerini takarak görmelerini sık sık kontrol etmeleri ve görme şeklinde değişiklik
olduğunda zaman kaybetmeden, birkaç gün içinde bir retina uzmanına muayene
olmaları önerilmektedir .
Böylece, yaş tipe özgü bir kılcal damar ağı- zar oluşumu- saptandığında görme kaybını
önlemek için göz içi ilaç enjeksiyonlarıyla zar yok edilir. Yaş tipte oluşan zar ne kadar
küçükse, ve görme ne kadar iyi ise, tedavinin başarı şansı o kadar fazladır.
Göz içi ilaç enjeksiyonları günümüzde en iyi sonuç veren ve görmede artış sağlayabilen
yöntemler olarak yerini sağlamlaştırmıştır.
Göz içi ilaç enjeksiyonları, doğrudan doğruya kanamaya eğilimli damarların gerilemesini,
ödemin çekilmesini ve hastalığın durdurulmasını sağlamaktadırlar. Yalnız bu enjeksiyonların
her ay tekrarlanması gerekmektedir. Birkaç aydan sonra kesin sonuç alınabilmektedir.
Bu enjeksiyonların önemli sistemik ve göze ait yan etkisi yoltur. Yalnız hastaların 6 içinde felç
geçirmiş olmamaları ve tansiyonlarının kontrol altında olması istenir.
Günlük ayaktan yapılan takip ve tedavilerle hastalık kontrol altına alındıktan sonra, hasta
hiçbir şikayeti olmasa da sık takibedilmelidir. Böylece nüksler erken yakalanarak görme kaybı
engellenir.
Yeni çalışmalarda, göz içi ilaç uygulamaları ve PDT (fotodinamik tedavi) kombine olarak da
uygulanmaktadır.
Foto dinamik tedavi (PDT)’de damardan çok özel bir boya maddesi verilerek, yalnızca
retinadaki bozuk kılcal damarları etkileyen ve sağlam hücrelerde tahribat yapmayan farklı bir
lazer uygulanmaktadır. Tedavi sonrasında ilerleyen aylarda zarın kapandığı anjio ve OCT ile
kontrol edilir, gereken durumlarda 3 ay sonra PDT tekrarlanır.
Kombine tedavi değişik protokolleri olmakla birlikte, göz içi ilaç enjeksiyonundan 1 hafta
sonra fotodinamik tedavi uygulanarak yapılabilir.
Geçmişte bu bölgede oluşan zarların cerrahi olarak da çıkartılması veya retinanın sağlam
bölgelerini merkeze kaydırılarak görme sağlanmaya çalışılması (retina translokasyonu)
denenmiştir, fakat uzun vadede yarar sağlamadığı görülmüştür. Ayrıca retina pigment
epitelinin nakli, gen tedavisi ve nanoteknoloji üzerinde çalışmalar sürmektedir.
Sonuç olarak yaşa bağlı makula dejeneresansı, görme kaybı yapabileceği için erken tanı ve
tedavisi gereken bir hastalıktır.