Yaşam Değil, Sen Kendini Yönet
Yazar Sebahat Yeşil Saatçı • Aile Danışmanı • 18 Ağustos 2021 • Yorumlar:
Yaşam başımıza gelenler, başımıza gelenlerin bize hissettirdikleri ve buna karşılık verdiğimiz tepkilerin bileşkesidir adeta. Yaşanacak birçok şeyi doğrudan biz belirleyemeyiz. Sebep olduklarımız, tercih ettiklerimiz elbette mevcuttur. Fakat çoğunlukla sadece bize denk gelen olayı yaşar veya durumun içinde bulunuruz. Tüm bunlar hepimiz için geçerliyse nasıl oluyor da bazı insanlar yaşamın içinde daha mutlu, daha güçlü veya daha başarılı olabiliyor. Ayırt edici noktamız nedir?
Hislerimizi yönetebilme ve tepkilerimizi biçimlendirme becerisi. Boşanma, iflas, kayıp, kaza gibi birçok insan yaşamına yıkıcı derecede etki edebilecek durum olmakla birlikte tüm bunlar hepimiz içindir. Hiçbir olay kişiye özel değildir. Muhakkak emin olunmalı ki bunu bir başkası daha yaşamıştır, yaşıyordur. Fakat acılar kişiye özeldir. Yani olanlara dair hislerimizin yoğunluğu. Düğün, doğum, mezuniyet gibi birçok neşe veren durumlar vardır. Pozitif duygularla ilgili kimse neden benim başıma geldi diye yakınmazken negatif duygular yaratan durumlarla ilgili çoğunluk neden benim başıma geldi diye yakınır. Oysa pozitif veya negatif duyguların tamamı insana özgüdür. Öncelikle acıyı, mutsuzluğu reddetmek uzun vadede farklı problemler ile karşılaşılmasına yol açar. İnsan kendine özgü tüm duyguları bir kabul etmeli ve kucaklamalıdır. Mutlu olmaktan veya acı duymaktan korkmamalıdır. Tüm duyguları kabul ettikten sonra onları yönetmek adına yapılabilecek en iyi şey yoğunluklarını hassas terazi ile ölçmektir. Bu noktada hassas teraziniz daima zihninizdir. Tüm duyguların azlığı veya aşırılığı bir psikolojik problemi meydana getirir. Kalıplaşmış durumlara uygun duygular vardır.
Sevdiğiniz bir yakınınızın kaybı sonrası olağan ve uygun olan elbette üzüntü duymaktır. Üzüntüyü kabul etmek ve yaşamaktır. Fakat bunu yoğun bir şekilde tüm yaşamına yaymak ve zamanla yaşamdan kopmak ayırt edici noktadır. Daha mutlu, daha güçlü ve daha başarılı her insan sadece
kritik durumlar için değil yaşamının her dakikasında duygularının yoğunluğunu muazzam bir şekilde yönetiyordur. Utanç, öfke, haz... Hiçbir duygunun esiri olmaz, kendisini ve yaşamını ele geçirmesine izin vermez. Bu sayede kendisi ve o an için en gerekli ve uygun tepkiyi yaratabilme kapasitesine
sahiptir. Verdiğimiz tepkiler bir sonraki yaşayacağımız olayları şekillendirir. Bu zincirleme döngüyü bir kere kıran kişi daha mutlu ve dingin bir yaşam elde etmek için büyük bir adım atmış demektir.
Özenle dikkatinize sunuyorum. Mutlu değil, daha mutlu bir yaşam. Çünkü bu adımı atan birey az önce bahsetmiş olduğumuz gibi duyguların tamamını kabul ettiğinden ve kucakladığından salt bir mutlu yaşam ütopyası ile kendini hayal kırıklıklarına açmaz. Amacı olduğundan daha mutlu ve iyileştirici bir yaşam sürmektir.
Eşiyle boşanma sürecini gayet makul bir şekilde gerçekleştirip, hayatının daha farklı ilerleyeceğini kabul eden bir birey ve büyük bir öfkenin pençesine düşmüş, inkara sarılmış bir bireyden hangisi daha mutlu bir yaşam elde eder? Sanıyorum ilk seçeneğin en sağlıklı olduğunu görüyoruz.
Duygularını yönetemeyen ikinci seçenekteki eş modeli, kadın/erkek fark etmeksizin yaptığı eylemler ve söylemleri ile herkes için yıkıcı olan bir yolu seçerek kendisine doğru negatif durumların devamını çekecektir. Bununla ilgili birçok örnek sunulabilir.
Tüm duyguları yönetebilme becerisine erişen kişi daha iyi bir yaşamı inşa edecek olan sevgi, takdir, merak, heyecan, kararlılık, neşe, güven gibi iyileştirici duyguları yoğunlaştırarak kendi ruh sağlığını, yaşamının ve yaşamına dair herkesin sağlığını şekillendirebilir.
Verdikleri sağlıklı tepkiler ile kendilerinin en iyi versiyonuna ulaşmış durumdadırlar!
Artık başlarına geleceklerle ilgili pozitif bir mıknatıs taşırlar ruhlarında. Diğerlerinin yaşamla verdiği mücadeleyi onlar kendileriyle vererek sınavı geçmenin rahatlığı ile adeta keyifli bir yolculuk esnasındadırlar. Kendilerini yöneterek, dünyalarını yönetirler.