Yaşamda Bir Rehber Olarak Farkındalık
Yazar Bengisu Nehir Aydın • 24 Temmuz 2024 • Yorumlar:
Farkındalık, kişinin kendi varlığıyla, ne olduğuyla o an içinde iletişim halinde olmasıdır; çevreyi tanıma, seçimler için sorumluluk alma, kendini tanıma, kabul etme, temas kurma becerisi gibi unsurları içerir. Tam bir farkındalık, birey ve çevre arasındaki en önemli ihtiyaca dair duyumsal, duygusal, bilişsel unsurlar aracılığıyla tamamen aktif bir temas süreci ile gerçekleşebilir. Farkındalığa kişinin kendi davranışları ve duyguları üzerinde kontrolünün olduğu, bunların kendi seçimi olduğu ve kendi sorumluluğunda olduğunu bilmesi ve bunlara sahip olma süreci eşlik eder. Bu olmadan kişi deneyimine ve yaşam alanına dair uyanıklık hissedebilir ancak nasıl bir güce sahip olduğunu ya da olmadığını bilemez. Sözel olarak içinde bulunduğu durumu kabul eden ancak bunu gerçekten görmeyen, bilmeyen, tepki vermeyen, hissetmeyen kişi, tam olarak farkında ve temas içinde değildir. Gerçekten farkında olarak, başka seçenekleri olduğu halde mevcut durumdaki halini seçebilen kişi, aynı zamanda sorumluluk sahibi ve özgürdür (Yontef, 1993).
Farkındalığın içeriği geçmişe ait olsa da, farkında olma hali her zaman için ‘’şimdi ve burada’’ya aittir, çünkü hatırlama eylemi şu anda gerçekleşir. Geçmişe ya da geleceğe zihin aracılığıyla odaklanmak, şu andaki farkındalığı çarpıtabilir. Çünkü zihin şimdiki zamanda kalamaz, ya geçmişe ya da geleceğe gider. Oysaki hayatı gerçekten deneyimleyebilmenin tek yolu şu andadır. Şu anda bulunmayan insan hayatını yaratıcı bir şekilde yaşayamaz (Perls, 1992). Farkındalığımız tam anlamıyla şu anda olduğu zaman, ihtiyaçlarımızla örtüşmeyen eski alışkanlıklara göre hareket etmek yerine, ortaya çıkan gerçek ihtiyacın karşılanmamasıyla bağlantılı olumsuz durumlarla etkili bir şekilde baş edebiliriz. Bunun da ‘’şu anda’’ olması gerektiği için gerçek bir farkındalığa zihin yolu ile ulaşılamaz.
Zihinle ilgili bir başka tuzak da hayatı zihinsel bilgi üzerinden organize etmenin insanı uykuda tuttuğu gerçeğidir. Bir bilgiyi sadece zihinde tutmak, deneyim ile bütünleştirmemek, insanı hareketsiz kılar. Bütünleşme ve hareket halinde olmak ise, zihni susturur ve mevcut bilginin bir parçası olmayı sağlar.
Farkındalık olmadığında ortaya çıkan diğer unsurlar, hiçlik ve boşluk yaşantılarıdır. Hiçlik durumu tolere edilemez, varoluşu anlamlandırma çabası içine girilir. Bir insan anlam arıyorsa boşluğa ve hiçliğe yakındır; boşluğa dair bir bilinç, dolayısıyla farkındalık yoktur, etkileşim şansı yoktur. Bu durum sürekli karanlıkta ve havada asılı kalmaya benzetilebilir. Böyle bir duruma alışmak mümkün değildir. Farkındalık olduğu zaman ise bir ihtiyaç belirir ve bu durumdan çıkılır. Bu bilgi ve David Schiller’ın ‘’Hayatın amacı yaşamaktır, yaşamak ise farkında olmaktır’’ sözünden hareketle, yaşama dair anlam ve amaç oluşturmak ancak ihtiyaçların farkında olunmasıyla ve bu ihtiyaçların bağlantılı olduğu diğer alanlarla birlikte anlamlandırılmasıyla mümkün olabilir. Kısaca, anlam ihtiyaçtan, ihtiyaç da farkındalıktan doğar diyebiliriz. Farkındalık olmadığında ihtiyacın olup olmadığı da bilinemez.
İhtiyaçlar bütünsel olarak karşılanmadığında hiçlik ve boşluk hissedilir. İhtiyaç ortaya çıktığında ve bunun farkına varıldığında o boşluktan çıkılır, bir zemine basılabilir. Çünkü ihtiyacı karşılamak için gerçekleştirilen temas ile insan fark edildiğini, görüldüğünü ve güçlü olduğunu hisseder.
Sonuç olarak, yaşamın odak noktası olan farkındalık, yaşamda bir anlam oluşturmak ve boşluktan kurtulmak için ihtiyaçlara yönelik bir rehber olma özelliği taşımaktadır.