Yeme Bozuklukları
Yazar Derya Arslan • Psikolojik Danışman Ve Rehber • 29 Mayıs 2020 • Yorumlar:
Yeme Bozuklukları kişilerin beslenmeyle ilgili duygu ve düşüncelerinde rahatsızlık veren problemler bütünüdür. Yeme bozuklukları sosyal, psikolojik, fizyolojik, akademik problemlere yol açabileceği gibi yaşam kalitesini oldukça etkiler.
Yeme bozuklukları sebepleri arasında; düşük benlik saygısı, depresyon, değersizlik, istismar, geçmiş yaşam deneyimleri, aile özellikleri , ebeveyn tutumları ve daha bir çok sebep sayılabilir. (Keçeli,2006) Bireylerin yiyeceklere karşı geliştirdikleri tutum ve davranışlar yeme bozuklukları nedenlerine karşı geliştirdikleri tepkisel davranış göstergeleri olabilmektedir.
Amerikan Psikiyatri Birliğine (APA,2013) göre yeme bozuklukları; Anoreksiya nervosa, bulimia nervosa, tıkanırcasına yeme bozukluğu ve sınıflandırılamayan yeme bozuklukları olarak dört bölüme ayırmıştır. Son dönemde yapılan araştırmalara göre Ortoreksiya Nervosa bireylerde sıklıkla görülmektedir.
1.1.Yeme Bozukluklarının Tarihçesi
Yeme bozuklukları tarihte ilk olarak Mısırlıların resimli farsça el yazması eserlerinde ve Çinlilerin parşömen kâğıdına yaptıkları tanımlamalarında ortaya çıkmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda M.Ö.400 ile 500 yılları arasında.. 1689 yılında Richard MORTON ““phthisiologia, or a treatise of consumptions” yazdığı bir yazısında ilk kez anoreksiya nervosa tanımını yapmış tıbbi literatürde yer almaya başlamıştır. 1789 yılında Fransa da Naudean ileri derece iştah kaybıyla ve bunun sonucunda ölümle sonuçlanan bir olgu paylaşmıştır. 1874 yılında William GULL tarafından anoreksiya tanımlanarak psikiyatrik olarak yer almıştır. 1930 yılında pimer hipofiz yetmezliği ve anoreksia birbirinden ayrılarak ayırıcı tanı olarak literatüre geçmiştir. 1930lardan sonra konuyla ilgili SİgmundFREUD’un öncüsü olduğu psikanalitik kuramcılar konu dair açıklamalar yapmışlardır. 1938 yılında Nicole, anoreksiya nervosayı ağır bir hastalık olarak tanımlamış ve gıda reddinin histeriden farklı olduğunu söylemiştir. Gerald RUSSEL ilk kez bulimiya nervosayı diğer yeme bozukluklarından ayırmış ve bu sayede DSM-3 tanı kitabında yazılmıştır. 1950 yılında Hilde BRUCH anoreksiya tek sendrom olarak değerlendirmiştir. Tıkanırcasına yeme bozukluğu tarihte ilk olarak 1992 yılında Uluslararası Yeme Bozukluğu konferansında geçmektedir.(Keçeli, 2006)
1.2.Anoreksiya Nervosa:
Yunanca tabiri ile “iştah kaybı” olan anoreksiya nervosa yemek yemede azalma, yemek yemeyi reddetme ve bunların sonucunda yaşanan kilo kayıpları ayırt edilmiştir.(Ertekin,2010)
Bireylerin yemeyi reddetmesi ve aşırı zayıflama isteği bir çok nedenle açıklanabilmektedir. Tedavi yöntemi bireyin biriciklik ilkesi gözetilerek yapılması ile faydalı olabilmektedir.
Bireysel tedavi yöntemleri geliştirilmesi tedaviyi daha etkili kılabilmektedir.
Anoreksiya Nervosa hastaları yemek yemeği reddeder ve yemeğe karşı düşmanca tutum geliştirebilirler.Anorekiyalı hastalar oldukça zayıftır yiyecekleri yediklerinde suçluluk duygusu hissedebilmektedir. Temel nedeni beden imgesi bozulmaları olarak görülsede dinamik yaklaşım oral fiksasyonu öne sürmektedir. Psikoanalitik yaklaşıma göre anoreksiyalı bir hasta oral yolla gebe kalma fantazilerine karşı yemeği reddetmekte ve kendini korumaktaıdır. (Aydın,2007) Bu koruma davranışı oral beslenmenin isteksizliği ile gerçekleşir. Bireyler beslenmeyi reddederek kaygı yaratan durumdan kurtulmaya çalışırlar ve yemek yememek kaygı azaltıcı gelmeye başlar.Kişiler yemek yemeyerek zayıflar. Zayıflayan bireyler zayıflık hislerinden hoşnut olurlar. Zamanla bu zayıflık hissi yetersizlik duyguları ile birleşerek hiç bir zaman istenilen kiloya ulaşabildiklerini düşünmezler. Farklı sebeplerden oluşan bu durum zamanla algı bozukluklarına sebep olabilmekte ve hastayı bir kısır döngünün içine itmektedir. Kaygıdan kurtulmak için kilo veren bireyler; kilo vermek için kaygılanır, saldırganlaşır ve bu nedensel döngüsellik içerisinde kaybolur.
Zamanla yaşamının merkezine aldığı zayıflama durumu ile ilgilenen kişi, aynada gördüğü bedenden menun olamaz duruma gelir ve sosyal çevresine saldırganca tavırlar sergileyebilir.
1.3.Bulimia Nervosa:
Yunanca tabiri ile “öküz açlığı” olan bulimia kelimesi kontrolsüz, aşırı, sık yemek yeme ve bunları takip eden kusma ile çıkartma davranışıyla kilo almayı engellemeye çalışan bir hastalıktır.(Keçeli, 2006)
Bulimia Nevroza, klinik bulguları aşırı yeme, kilo kontrolü için obsesif davranışlar sergileme, şekil, görünümünden hoşnut olmama gibi bulgularla seyreden bir yeme bozukluğudur. (Emral,2009) Bu kişiler normal kiloya sahip olmakla birlikte risk faktörleri barındırmaktadır. Risk faktörleri arasında batılı kültürden gelme algısal çarpıtmalar, obezite, sıkı diyet uygulama alışkanlığı olan bir çevreye sahip olma ve kendine yeterli güvenin olmaması yer almaktadır. Çoğunlukla genç batılı kadınlarda yaklaşık olarak %1'dir. Bireyler çoğunlukla kilo kontrolu ve yeme bozukluğuna takiben gelişen fiziksel problemler oluşturmaktadır. (Emral,2009) .
DSM-V ‘e göre hastaların bulundukları ödünleyici davranışlar referans alınarak kendi içlerinde hastalık düzeyleri belirlenmiştir. Bireylerin haftada bir- üç kere ödünleyici davranışta bulunması ağır olmayan hastalar grubunda bulunmalarına sebep olmaktadır. Orta derece sınıfındaki hastalar haftada dört- yedi kere kusma davranışı gerçekleştirmektedir.
Ağır grubunda bulunan hastalar haftada sekiz ile onüç kere ödünleyici davranışta bulunmaktadır. Hastalığın en ağır düzeyini yaşayan kişier ise haftada ondört ve daha fazla kusma davranışı gerçekleştirmektedir.
Hastalar hastalıklarının farkında olurlar fakat çevreden bulimia hastalarını farketmek pek mümkün olmayabilir. Beden algılarında bozulmalar meydana gelen bu bireyler yeme epizodlarına ödünleyici davranış alışkanlığını yerleştirmelerinin ardından hastalıktan kopuş çok uzun yıllar sürmektedir. Hasta olan kişiler hastalıklarının ve duygu durum değişikliğinin doğurduğu rahatsızlık ardından tanı almak için medikal destekleğe başvurmaktadır. Bulimikler oluşan çatışmalı durumdan her ne kadar hoşnut olmasa da hastalıklarını utanç kaynağı olarak görmelerinden kaynaklı olarak sosyal desteği reddederler. Varoluşlarının bir parçası haline gelen bu hastalığın çevreleri tarafından anlaşılmadığını düşünürler. Kendi bedenlerine ilişkin koşullu sevgi ve kabul anlayışı geliştiren bu kişilerin tedavisinde yargısız ve koşulsuz tutum büyük önem taşımaktadır. Farmakolojik destek tek başına yeterli değildir kişiler mutlaka psikoterapi desteği almalıdır.
1.4.Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu:
Normal şartlarda standart bir kişinin yiyebileceğinden çok daha fazlasını yeme, rahatsızlık veren bir tokluk hissedene kadar yemek yeme davranışını sürdüren ve aç olmamasına rağmen yemek yeme davranışı gösteren bundan dolayı utanç ve suçluluk duyulan bozukluktur.(Keçeli, 2006)
Tıkınma davranışı kişilerin kendini stresli, yetersiz, eksik hissettiğinde yoğun olarak görülmektedir. Kişiler stres faktörünü yok edemedikleri için oluşan kaygıyı yok etmek isterler. Yiyecekelrden anlık keyifler aldıklarında ise kaygının azaldığını düşünürler. Oluşan döngü ile birlikte kişiler kendilerine yeni bir yeme paterni oluştururlar.
Tıkınırcasına yeme bozukluğu tedabisinde kişinin yeme paterni üzerine çalışılmalı, psikiyatri ve diyetisyenin işbirliğinde diğer tıbbi müdahalelerinde olacağı bi tedavi süreci izlenmelidir.
1.5.Sınıflandırılamayan Yeme bozuklukları:
Standart herhangi bir tanımı yapılamayan gece yemek yeme davranışı, duygusal çöküntü haline aşırı yeme, kendi aç bırakma, seçici yeme bozuklukları veya türlü kişisel prensipler doğrultusunda meydana çıkan beslenme davranışları bozuklukları olarak adlandırılmaktadır.(Keçeli, 2006) Sınıflandırılamayan yeme bozuklukları bireylerin kendi yaşam öykülerinden hareketle tedavi edilmeli, genellemeden oldukça kaçınılmalıdır.Travma tedavisi, ilaç tedavisi ve bilişsel tedaviler etkili olabilmektedir.
1.6.Ortoreksiya Nervosa: Ortoreksiya iki kelimenin birleşimi ile ortaya çıkan yunanca da orthos doğru ve oreksiya iştah anlamına gelen gelmektedir. Sağlıklı beslenme takıntısı anlamında kullanılmaktadır. Bunu ilk kez 1997 yılında Dr. Steven Bratman’ın bir makalesinde kullanmıştır. Sağlıklı beslenmeyi sağlıksız bir şekilde takıntı haline getiren, tüketilen yemeğin miktarına değil de kalitesine takıntı yaparak yoğun kilo kaybı yaşamaktadırlar. Şuana kadar DSM tanı kitabında rastlanılmamıştır.(Bratman, 1997)
Bu kişiler gıda üreticilerine güvenmemekte, yiyeceklerin hijyenik olduğuna inanmamaktadırlar . Yiyeceklerin çoğunun sağlıksız olduğuna dair geliştirdikleri inanç nedeniyle beslenme düzeni geliştiremeyip aşırı zayıflamaktadırlar. Yiyeceklerin kendilerine kilo aldıracağı veya hasta edeceği düşüncesi de oldukça yaygındır. Ortorektik bireylerin tedavi sürecinde diğer yeme bozukluklarının tedavisinde olduğu gibi multidisipliner bir anlayış ile hareket edilmeli ve kişilerin farmokolojik ve psikoterapik destek alması gerekmektedir.